fab fa-instagram
fab fa-facebook-f
fab fa-twitter
İklim Değişikliği ve Sağlık
İnsanlar, özellikle sanayi devrimi ile birlikte fosil yakıtlarını kullanarak dünyaya ciddi bir emisyon yükü oluşturmaya başlamışlardır. Atmosfere salınan birçok gazlar içerisinde (SO2, CO, CO2, N2H gibi) özellikle CO2 salınımı dünyamızda sera etkisi yaparak binlerce yıldır var olan iklimin seyrini değiştirmektedir. Yaklaşık 1850’lili yıllardan beri yapılan ölçümlere göre dünyamız ısınmaktadır, bu süreç son 30 yılda daha da belirgin hale gelmiştir ve son 10 yıl ise insanlık tarihinin en sıcak dönemi olarak da kayıtlara geçmiştir.
Sağlık Etkileri:
İklimin değişmesi insan üzerinde doğrudan (ör. Sıcak hava, hava kirliliği gibi) veya dolaylı etkileri (ör. Su kıtlığı, göç gibi) ile yaşamak için gerekli su, besin zincirini ve yaşam ortamını bozarak bozarak sağlığı olumsuz etkilemektedir. İklim değişikliği temiz suya ulaşım, temiz hava, sosyal yapının sürdürülmesi, güvenli barınma ve gıda güvenliği üzerinde örseleyici etki göstermektedir. Hastalık taşıyan vektör dağılımın değişmesi ile enfeksiyon hastalıklarında (ör. Sıtma), ishalli hastalıklarda, aşırı hava olaylarında ve hava kirliliğine bağlı hastalık ve ölüm sayılarında artışlar gözlenebilmektedir.
“İklim değişikliği; çağımızın en önemli çevresel ve ekonomik sorunları arasında ön sıralarda yer alan, özellikle bulunduğumuz coğrafyada sağlıktan tarıma, yaşamın her alanında olumsuz etkiler oluşturan son derece karmaşık bir sorundur.”
Sıcak hava dalgası:
Aşırı sıcak havanın dolaşım ve solunum sistemi üzerine doğrudan etkileri ile ölüme sebep olmaktadır. Özellikle aşırı sıcak havasına karşı hassas gruplar ciddi olarak tehdit altındadır. Risk grubu olarak yaşlılar, kronik dolaşım ve/veya solunum yolu hastaları, bebekler ve özürlülerdir.
2003 yılında Avrupa’da meydana gelen sıcak hava dalgasında fazladan 70’000 ölüm görülmüş, ölümler ise özellikle yaşlılar arasından olmuştur. Aşırı sıcak havalarda hava kirliliği ve polen miktarı da artmaktadır. Şu an dünyada en az 300 milyon insanın etkilendiği hesaplanmaktadır, sıcakların artması ile etkilenmenin de çoğalması öngörülmektedir.
Ülkemiz içinde bulunduğu iklim kuşağı (Akdeniz havzası) dolaysıyla sıcak hava dalgaları görülme olasılığı oldukça yüksektir. Güney doğu Anadolu bölgesi en hassas bölgemiz olmakla birlikte Marmara Bölgesinin nüfusu fazla olmasından dolayı da aslında tüm yurttaşlarımızın sıcak havada yapılması gereken temel önlemler konusunda bilgilendirilmelidir.
Doğal afetler:
Dünya genelinde yağmur/su kaynaklı afet sayısı günümüzde 1960lara göre 3 kat artış göstermiştir ve 60’000 in üzerinde insanın yaşamına mal olmaktadır. Kayıplar çoğunlukla gelişmekte olan ülkelerde görülmektedir.
Dünya nüfusun yaklaşık yarısı 60 km’lik kıyı şeridinde yaşamaktadır. Yükselen deniz seviyesi ve aşırı hava olayların sadece insan sağlığı üzerinde değil; binalar, hastaneler ve diğer yaşam desteği için gerekli yapıların da hasar görmesine sebep olmaktadır. İnsanların göçe zorlanması durumunda olumsuz etkinin daha ağırlaşması kaçınılmaz olur.
Aşırı yağış ve sel felaketleri temiz su kaynaklarının da kirlenmesine ve hastalık kaynağı olmasına yol açar. Afetzedelere temiz ve güvenilir su sağlanamaz ise su kaynaklı hastalıklarda da ani bir artış görülerek afetin morbitide ve mortalitesini artırmaktadır. Su ile bulaşan parazitler ve ishalli hastalıklar özellikle bebek ve küçük çocuklarda ölüme sebebiyet vermektedir. Günümüz rakamları ile 5 yaş altında yılda 600’000 çocuk bu hastalıklardan kaybedilmektedir. Öngörülere göre 2090’lı yıllarda aşırı yağış ve sel hem coğrafik alanını genişletecek hem de afet sayısı 6 kat artacaktır.
Sıcakların artması, yağış sıklığının değişmesi gıda üretimini de olumsuz etkilemektedir. Özellikle az gelişmiş ülkelerde temel gıda madde üretimi 2020 yılında %50 azalmasından endişe edilmektedir.
Hava Kirliliği:
Şehirleşme ile ısıtma sistemleri, motorlu araçlardaki artış ve buna karşın yaya ve bisiklet yollarının azlığı veya yokluğu ile ortama kirleticiler salınmaktadır. Bitkilerin ortama saldığı polenler şehir içi veya rüzgar sayesinde uzak bölge kaynaklı olabilir. Ortama geçen CO2, NxO, PM, O3 ve SO2 gibi gazlar özellikle solunum ve dolaşım sistemi üzerinde etki göstermektedir. Akciğer enfeksiyonu, Kronik obstrüktif Akciğer hastalığı (KOAH), astım, alerjik rinit sıklığı artmaktadır. Şiddetli hava kirliliği ve aşırı sıcak ile ilişkili diğer bir etken orman yangınlarıdır. Yerleşim yerlerine yakın olmasa da duman rüzgar etkisi ile insanlarda (yangına uzak dahi olsalar) ciddi sağlık problemine sebep olmaktadır. Örneğin 2010 yılında Rusya Federasyonu’nda görülen orman yangınları sonucu sıcak ve duman etkilenmesinden 55’000 insan hayatını kaybettiği ve 15 milyar $ maddi hasar oluştuğu bildirilmektedir.
Enfeksiyon:
İklim değişikliği özellikle su kaynaklı patojenlerin ve taşıyıcı vektörlerin dağılımı üzerinde etki göstermektedir. Sıcaklığın artması vektörlerin (sivrisinek, kum sineği, tatarcık, kene, karasinek gibi) yeni coğrafyalara dağılmasına ve yaşam döngülerinin artmasına sebep olmaktadır.
Dünya genelinde sıtma hastalığı iklim değişikliği ile sıkı bir ilişki içerisinde olduğu gözlenmektedir. Anofel sivrisineklerinin taşıdığı parazit ile dünya genelinde halen yılda 800’000 insan hayatını kaybetmektedir. Kayıpların çoğunluğu Afrika kıtasında ve 5 yaş altı çocuklardır. Dengue hastalığı Aedes türü sivrisinek ile taşınmaktadır ve iklim değişikliği, uluslararası dolaşım ve şehirleşmenin sinerjik etki göstermesi ile 1960 ile 2010 yılları arasında sıklığını 30 kat artırmıştır. 60lı yıllarda 9 ülkede görülen hastalık 1995 yılı itibariyle 4 kıtaya yayılmış durumda. 2080 yılında Dengue hastalığı 2 milyar insanı tehdit edeceği düşünülmektedir.
Kimler risk altında:
Tüm insanlar, yeryüzü canlıları ve maalesef gelecek kuşaklar doğrudan veya dolaylı yol ile risk altındadır. Ancak kimi bölgeler diğer bölgelere, kimi nüfus da genel topluma göre daha çok tehlike altındadır. Özellikle kalp-damar hastalığı, solunum sistemi hastalığı, akıl-ruh sağlığı problemi olanlar, yaşlılar, 5 yaş altı çocuklar ve gelir düzeyi düşük insanlar bu grupta sayılmaktadır. Sağlık sisteminin yetersiz olduğu alanlar ve altyapı desteği olmayan bölgelerde yaşayanlar da tehdit altında yaşamaktadırlar.
AŞIRI SICAK HAVA
Aşırı sıcak hava herkesi tehdit edebilmektedir. Son yıllarda dünyanın ısınması ile birlikte aşırı sıcak havaya (sıcak hava dalgası, bölgenin ortalama sıcaklığının 5 oC üzerinde seyretmesi) maruziyet de artmaktadır. Avrupa ve ABD’de aşırı sıcakların meydana gelmesi ile 100’00’in üzerinde insan hayatını kaybetmiştir. 2006 yılında İngiltere’de yapılan bir çalışmada artan her bir derece için haftada fazladan 75 ölüm görülebileceği hesaplanmıştır. Dış ortam beden ısısından yüksek ise vücudun serinlemek için yapabildiği tek husus terlemedir. Aşırı nem, Sıcak havaya uyum olarak salgılanan terin buharlaşmasını engelleyerek sıcak etkisini artırmaktadır. Vücudun ortama uyum için terlemesi gerekirken kişinin elektrolit dengesini gözetmesi gerekmektedir. Kaybedilenler yerine konulmazsa kişi sıcak havaya karşı daha da duyarlı hale gelir. Kalp veya böbrek rahatsızlığı olanların dikkat etmesi gereken diğer husus ise kullanılan ilaçların mineral dengesizliğine daha da yol açabilir ve baş dönmesi, sıcaklığa bağlı kızarıklıklar, bitkinlik(en sık görülür) şuur kaybı, kramplar, senkop gibi belirtiler daha kolay ortaya çıkabilmektedir.
Aşırı sıcaklardan herkesin eşit etkilenmemesinin sebebi; sıcakta kalma süresi, mevcut rahatsızlığının etkisi, kişisel önlem ve uyum yeteneği ile yakından ilişkilidir. Aşırı sıcaklara karşı en hassas gruplar; yaşlılar, kronik hastalar, susuzluğunu fark edemeyecek veya kendi başına susuzluğunu giderebilecek durumda olmayanlar (özürlüler, bebekler) ve aşırı sıcak ortamda çalışan/aktivite gösteren kesimlerdir. Toplum sağlığı açısından kronik hastalıklar ile mücadele, toplumun yaşlanmasına dikkat edilerek planlanan faaliyetlerin uygulanması, zamanında toplumu bilgilendirme ve sağlık sisteminin cevap kapasitesinin geliştirilmesi ile ölümler büyük oranda önlenebilmektedir. Uzun vade önlemler olarak çevre dostu bina ve soğutma sistemlerinin yaygınlaştırılması, şehir içinde ağaçlandırmaya önem verilmesi ve uygun bir şehir planının kurgulanıp hayata geçirilmesidir.
Aşırı sıcak havalarda en etkin korunma yöntemi bilinci olmak, sıcağa maruziyeti azaltmak ve su tüketimini artırmaktır. Önlem alınırken dikkat edilmesi gereken hususlardan bazıları; vantilatör ile serinlemeye çalışıldığında ortam sıcaklığının 35 oC ve üzeri olmaması gerekiyor çünkü sıcak havanın beden üzerindeki etkisini artırmaktadır. Gece ısısı en düşük olan odada uyumak gerekmektedir, mümkün ise kapı ve pencere açılarak gecenin serin havası ev içine girmesi sağlanmalı. En önemlisi, aşırı sıcak havalarda susama hissi olmadan da su içmektir ve sıkmayan, sentetik olmayan açık renkli kıyafetler tercih edilmeli ve kafa (ör. Kep veya şapka) korunmalı.
Sıcak ve aşırı sıcak havalarda hava kalitesinde de düşüklük görülmektedir. Sebebi sıcak etkisiyle kimyasal reaksiyonlar sonucu özellikle yer seviyesi ozon (O3) düzeyi ve PM10 miktarı artmaktadır. Asfalttan çıkan gazlar ve egzoz gazları sıcakta örseleyici etkisini artırmaktadır.
Hava kirliliğinin en önce ve en sık etkilediği sistem solunum sistemidir. Bunu dolaşım sistemi takip etmektedir. Partikül madde, atmosferde asılı bulunan katı partiküllerin ve sıvı damlacıkların bir karışımıdır. Havada mikroskobik düzeyde olan katı ve sıvı partiküller boylarına göre sınıflandırılabilmektedir. PM10 üzeri maddeler akciğerlerde bronşlara kadar ulaşabilirken, PM2,5 olanlar alveollere kadar ilerleyebilmektedir. Çapı 100 mikron altında olan maddeler (çok ince partiküller) ise membran dokuyu geçip dolaşıma dahi katılabilmektedir. Akciğerlerin ne kadar derinine nüfuz ederse vücuttan atılması o kadar zorlaşmaktadır, sağlığa olan olumsuz etkisi artmaktadır.
Hava kirliliğine karşı en duyarlı grup insan kronik obstrüktif Akciğer hastalığı ve/veya Kalp yetmezliği olan kronik hastalardır. Bu grubun sıcak hava dalgası süresince özellikle dikkatli olması gerekmektedir. Hem vücut sıvı dengesi konusunda dikkatli olunmalı, diüretik kullanılıyorsa elektronik dengesine dikkat edilmeli ve hava kirliliğine maruz kalmamak için meteorolojik uyarılar takip edilmeli, trafiğin yoğun olduğu yerler ve zamanlardan uzak durmalıdır. Halsizlik, baş dönmesi gibi belirtilere karşı uyanık davranmalıdır. Yalnız yaşayan bireyler bu dönemde akraba/komşuları tarafından daha sık ziyaret edilmelidir.
VEKTÖR KAYNAKLI HASTALIKLAR:
Kırım Kongo Kanamalı Ateşi, Hantavirüs ve filebovirüs enfeksiyonları Türkiye’de yakın zamanda saptanmıştır ve hepsinin iklim değişikliği ile bağıntılı olduğu ifade edilmiştir. Yeni viral etkenlerin ortaya çıkması pek çok faktör nedeniyle olabilir. Yeni enfeksiyonların ortaya çıkışının nedenleri arasında Türkiye özelinde konakçı davranışında değişiklikler, uluslararası havayolu seyahatleri, artan kentleşme, tarımsal uygulamalarındaki değişiklikler arasında (vektörlerle temasın artmasına neden olan toprak kullanımı, ormanların azalması, sulama projeleri vb.) canlı hayvan taşımacılığının dünya genelinde artması, kuşlar, bitkiler ve omurgasızlar, gelişmiş virüs tanınması ve tespiti yer almalıdır: örneğin; PCR tabanlı yöntemler, vektörlerle temas artışının yeni eklembacaklı kaynaklı hastalıkların ortaya çıkmasında önemli bir faktör olduğunu göstermektedir.
İklim değişikliğinin vektör dağılımı üzerinde etkisi vardır. Öngörülen sıcaklık artışlarına ilave olarak iklim değişikliği ayrıca yağmur yağışında, nemde, rüzgar örüntülerinde değişkenlikleri tetikleyecektir ve bu faktörler bir bütün olarak eklembacaklıların üremesine ve gelişmesine, dağılımına ve beslenme alışkanlıklarına etki edecek ve bunlar da sonuç olarak virüs replikasyonunu ve bulaşını etkileyebilecektir. Sıcaklık vektör dağılımını tek başına yönlendiren bir faktör değildir. Bir vektörün yayılması mevcut yerel vektörlerin yerini değiştirebilir veya ikame edebilir ve bu durum ise önceden endemik olan bir virüsün eliminasyonuyla sonuçlanabilir. Yağmur miktarları da farklı yönlere vektör dağılımına önemli derecede etki edebilir. Aşırı yağmurlar kuluçkadaki sivrisinek bulunan alanları temizlerken kuraklık dönemleri vektör nüfuslarının mevcut su birikintilerinde toplanmalarına neden olabilir. Yağmur yağışları virüs aktivitelerini artma veya azalma yönünde etkileyerek doğal bulaş döngülerinde yer alan duyarlı omurgalı konakçıların nüfus yoğunluklarını etkileyebilir. Aşırı şartlar altında (örneğin; kuraklık ve beraberinde gelen kıtlık) insanlar ve diğer omurgalılar potansiyel olarak hastalık insidansını artıran enfeksiyonlara karşı daha duyarlı olabilirler.
Arbovirüsler eklembacaklı (artropod) kaynaklı virüslerdir ve yaklaşık 500 farklı tür virüs içerirler ve tropik ile subtropik bölgelerde yaygındırlar. Doğada kan emici artropodlarda bulunurlar ve artropod vektörü için herhangi bir hastalığa neden olmazlar. Virüsler artropodun dokularında yaşarlar ve tükürük bezlerinde toplanırlar.
Ancak, belirli bir hastalığın ortaya çıkması nadiren tek bir faktöre bağlanabilir. Hiç kuşkusuz, tanınan değişikliklerin ön plana çıkarılabileceği spesifik örnekler vardır (örneğin; baraj inşaatı ya da ormanlarda arazi açılması)ancak, diğer faktörler de daima salgın hastalıkların gelişmesine belirgin biçimde katkıda bulunur. Bunun yanı sıra, iklim değişikliği yukarıda bahsedilen faktörlerin pek çoğuna doğrudan etki eder. Arbovirüsler söz konusu olduğunda, İklim değişikliği hastalıkların ortaya çıkmasına kesinlikle katkıda bulunmaktadır. Bu noktada, iklim değişikliğinin etkisinin ne düzeyde olduğu ve olacağı hususu muğlaktır. İklim değişiklikleri, artropodlarla bulaşan virüslerin yaşam döngüsü ve bunların coğrafi dağılımları üzerinde doğrudan etkili olabilmekte ve buna bağlı olarak hastalık bulaşma özelliklerini önemli ölçüde değiştirebilmektedir.
Türkiye’de son zamanlarda ortaya çıkan arboviral enfeksiyonlar Bunyaviridae grubundandır. Bunlar Kırım Kongo Kanamalı Ateşi, Filebovirüs enfeksiyonları ve renal sendromlu hemorajik ateştir (HFRS).
Vektör kaynaklı hastalıkların sürekliliğinde genel olarak patojenler, vektör ve konakçı arasında dinamik ve karşılıklı etkileşimler söz konusudur. Bu karmaşık etkileşimler hem içsel (örneğin; hem vektörün hem de konakçının doğal bağışıklığı) hem de dışsal (örneğin; çevre) faktörlerden etkilenmektedirler. Sivrisinekler tarafından yayılan bunyavirüsler çoğunlukla doğada bazı duyarlı omurgalıların ve bulaştırma yeteneğine sahip omurgasız türlerin dahil olduğu döngülerde süreklilik gösterirler. İklimsel koşullara bağlı olarak sivrisinek yumurtaları virüsün de canlı kaldığı uzunca bir süre (haftalar/aylar/yıllar) eylemsiz kalabilir. Bu enfekte yumurtalar bakteriyel sporların eşdeğerleri olarak kabul edilebilir. Süresi belli olmamakla birlikte, iklimsel koşullar elverdiğinde yumurtalar kuluçkalanarak virüslü pupa üretecek ve bu pupalar erginleşecektir. açılarak ergin dönüşecek olan pupa üretmek için virüs bulaşmış larvaları bırakır. Yumurtalar enfekte olduysa, çoğunlukla ortaya çıkan ergin sivrisinekler de enfekte olacaklardır. Sivrisineklerde dikey bulaş etkinliği, sivrisineklerin ve virüslerin farklı türlerine göre değişkenlik gösterir. Bu konunun virüs epidemiyolojisindeki yeri kısmen açılmamış bir araştırma başlığıdır. Bununla birlikte, dikey bulaş, en azından bazı arbovirüsler için uygun olan veya olmayan iklim koşullarında hayatta kalabilmek için olmazsa olmaz kabul edilmektedir.
Kaynaklar:
http://www.who.int/mediacentre/factsheets/fs266/en/
http://www.who.int/globalchange/en/
http://www.niehs.nih.gov/research/programs/geh/climatechange/health_impacts/
http://www.cdc.gov/climateandhealth/