Üst Bant Görseli

Taziye Mesajı

bassagligi

6 Haziran Diyetisyenler Günü

Diyetisyenlik mesleği, bireylerin ve toplumların beslenme biliminin ilkeleri doğrultusunda büyüme, gelişme, sağlığının korunması ve yaşam kalitesinin artırılması için beslenme plan ve programı düzenleyen, sağlıklı bir nesil için toplumu bilinçlendiren değerli bir meslek grubumuzdur.

Ülkemizde ve dünyada kötü beslenmeye bağlı kronik hastalıklar hızla artmaktadır. Günümüzde halkın sağlıklı ve dengeli beslenme konusunda bilinçlendirilmesi büyük önem arz etmektedir. Sağlığın korunması ve geliştirilmesine önemli katkısı olan sağlıklı ve dengeli beslenmeyi öğretmek için çalışan, birçok hastalığın tedavisinde görev alan, toplu beslenme hizmeti verilen kurumlarda sağlıklı beslenme lehine uygulamalar yapan tüm değerli diyetisyenlerimizin “6 Haziran Diyetisyenler Günü”nü kutlar, çalışmalarında başarılar dileriz.

Dünya Tuza Dikkat Haftası

Vücutta sıvı dengesinin ve dolayısıyla kan basıncının düzenlenmesinde, asit-baz dengesinin sağlanmasında ve sinir-kas sisteminde uyarıların iletilmesinde tuzun (NaCl) önemli görevleri bulunmaktadır. Aynı zamanda antiseptik özelliği de olan tuz, tümünü yok etmese de, nem miktarını büyük oranda düşürerek gıdaların bozulmasına neden olabilecek bakterilerin üremesini kontrol altında tutar; bu özelliğinden faydalanarak çeşitli gıdaların saklanmasında, koruyucu olarak kullanılır. Ancak aşırı miktarda tüketildiğinde birçok sağlık problemine neden olmakta ve insan sağlığını olumsuz etkileyen bir halk sağlığı problemine dönüşmektedir.

Dünyada ölümlerin yarıdan fazlasına bulaşıcı olmayan hastalıklar neden olurken; bunların %30’unu kalp-damar hastalıkları oluşturmaktadır. Bu hastalıklar için en önemli değiştirilebilir risk faktörleri; aşırı tuz tüketimini de kapsayan sağlıksız beslenme, fiziksel aktivite yetersizliği, sigara kullanımı ve alkol kullanımıdır.

Yüksek kan basıncı (hipertansiyon), kalp-damar hastalıklarının en önemli risk faktörüdür.  Yüksek kan basıncı dünyadaki tüm ölümlerin %13’ünden sorumludur. Kan basıncı seviyesinin en önemli belirleyicisi, diyetle alınan sodyum yani tuz miktarıdır. Yüksek sodyum (günde 2 gram’dan fazla) ya da tuz (günde 5 gram’dan fazla) tüketimi; yüksek kan basıncı, artmış kalp hastalıkları ve inme riski oluşturur. Günümüzde yapılan son çalışmalarda da fala tuz kullanımı ve sağlık etkileri benzer sonuçlar vermektedir. Tuz tüketiminin azaltılması kan basıncının düşürülmesi ve dolayısı ile inme, kalp damar hastalıkları ve böbrek hastalıkları riskini azaltmasında en etkili yöntemlerden birisidir.  Günde 5 g’dan daha az tuz alımı inme riskini %23, kalp damar hastalıkları genel hızını %17 azaltmaktadır. Pek çok Avrupa ülkesinde günlük alım 8-11 g olup DSÖ tarafından günde 5 g tüketim önerilmektedir. 

Ülkemizde kişi başı günlük tuz tüketimi 2008 yılında 24 saatlik idrarda Na bakılan analizlere göre yapılan SALTÜRK çalışmasında 15 g bulunmuş olup 2011 yılından beri Türkiye Aşırı Tuz Tüketiminin Azaltılması Eylem Planı uygulanmaktadır. Yapılan müdahaleler sonucunda 2017 Türkiye Beslenme ve Sağlık Araştırmasında günlük kişi başı tuz tüketimi (besinlerden gelen Na ve ilave edilen tuz toplamı) 10.2 g bulunmuştur. Halen ülkemizde önerilen miktarın iki katı tuz tüketimi olup “Türkiye Aşırı Tuz Tüketiminin Azaltılması Eylem Planı 2016-2021” uygulanması devam etmelidir.

Değişik isimlerle piyasada bulunan çeşitli tuzların ayrıca sağlığa yararlı etkileri olduğuna dair herhangi bir bilimsel veri bulunmamaktadır. Tüm tuz çeşitlerinin ana bileşeni NaCl olup bu tuzların da az tüketilmesi gerekmektedir. 

Ürün gruplarında Eylem Planında belirlenmiş olan tuz limitlerine uyulup uyulmadığının denetlenmesi ve geri bildirimlerin ilgili kurum ve kuruluşlara rapor edilmesi gerekmektedir. 

Ambalajlı gıdalarda ürün etiketlerindeki içerik listesinde Sodyum (Na) ya da tuz (NaCl) miktarının günlük karşılama oranının da belirtilmesi, ön yüz renkli etiketleme olması önemlidir.

Ülkemizde tuz yer altı kaynak tuzları, deniz, göl ve kaya tuzu kaynaklarından elde edilmektedir. Türk Gıda Kodeksi Tuz Tebliği’ne göre işlenmiş tuz; ana maddesi sodyum

klorür olan ve insan tüketimine uygun nitelikte üretilen deniz, göl ve kaya tuzlarıdır. İşlenmiş tuz rafine edilmeden veya yıkanmadan piyasaya sunulamaz. Bu tebliğ kapsamında yer alan ürünler etiketi üzerinde tuzun kullanım amacına göre “sofra tuzu”, “sofrada öğütme tuz”, “iri salamura tuzu”, “gıda sanayi tuzu” olarak adlandırılmaktadır. Gıda sanayi tuzu doğrudan tüketiciye sunulamaz. Bunun yanında tuzun elde edildiği kaynak “deniz tuzu veya deniz tuzundan üretilmiştir”, “kaya tuzu veya kaya tuzundan üretilmiştir”, “göl tuzu veya göl tuzundan üretilmiştir”, “yer altı kaynak tuzu veya yer altı kaynak tuzundan üretilmiştir” şeklinde belirtilmektedir.

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ)’nün son dönemdeki sodyum alımı ile ilgili önerilerinde sodyum alım değeri günlük olarak 2000 mg’dır. Birçok ülkede 2400 mg/gün ya da daha az miktarda sodyum önerilmektedir. DSÖ’nün 2014 yılında yayınladığı yetişkinlerde ve çocuklarda sodyum alımı ile ilgili hazırladığı rehberde yetişkinlerde kan basıncı ile kardiyovasküler hastalık ve inme riskinin düşürülmesi için sodyum alımının azaltılması önerisi bilimsel kanıtlarla güçlü bir öneri olarak yer almıştır. DSÖ yetişkinlerde sodyum tüketimin günde 2 gramın altına (5g/gün tuz) düşürülmesini önermektedir.

Aşırı tuz tüketimi çocuk, erişkin ve yaşlı sağlığı ve birçok sağlık sorunu ile ilişkilendirilmektedir:

“Türkiye Aşırı Tuz Tüketiminin Azaltılması Eylem Planı, 2011- 2015” oluşturulmuş ve eylem planı çerçevesinde tuz tüketiminin azaltılmasına yönelik aktiviteler gerçekleştirilmiştir.

Türk Gıda Kodeksi Ekmek ve Ekmek Çeşitleri Tebliği (2012) uyarınca ekmekteki tuz oranı %25 azaltılmıştır. 100 g ekmekte tuz miktarı 2 gramdan 1.5 grama düşürülmüştür.

Pastırmadaki tuz oranı 100 g kuru malzemede 8.5 gramdan 7 grama düşürülmüştür (Türk Gıda Kodeksi Et ve Et Ürünleri Tebliği, 2012).

Kırmızı biberdeki tuz oranı %22 azaltılmıştır (Türk Gıda Kodeksi Baharat Tebliği 2013). 100 g biberde tuz miktarı 9 gramdan 7 grama düşürülmüştür.

Domates salçasındaki tuz miktarı %64 azaltılmıştır (Türk Gıda Kodeksi Salça ve Püre Tebliği, 2014). 100 g salçada tuz miktarı 14 gramdan 5 grama düşürülmüştür.

Zeytindeki tuz oranı %50 azaltılmıştır (Türk Gıda Kodeksi Sofralık Zeytin Tebliği, 2014).  Maksimum düzey %8 ile sınırlandırılmıştır.

Peynirdeki tuz oranı Türk Gıda Kodeksi uyarınca %35-61 azaltılmıştır. 2015 tarihli Türk Gıda Kodeksi Peynir Tebliği’nde farklı peynir türlerine bağlı olarak 100 g peynirdeki maksimum tuz miktarının 3-7.5 g olması öngörülmektedir. Türk Gıda Kodeksi Tuz Tebliği uyarınca (2013) tuz paketlerinin üzerinde "Tuzu Azaltın Sağlığınızı Koruyun" ibaresi zorunludur.

Okul kantinlerinde satışa sunulan besinler için tuz miktarına yönelik kriterler geliştirilmiştir.

27714 sayılı ve 29.09.2014 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan genelge ile kamu kurumlarının kafeteryalarından ve yemekhanelerinden tuzluklar kaldırılmıştır.

Aşırı Tuz Tüketiminin Azaltılması çalışmalarının güncellenerek sürdürülmesine karar verilmiş olup, bu çerçevede eylem planı güncellenmiş ve “Türkiye Aşırı Tuz Tüketiminin

Azaltılması Eylem Planı 2016-2021” hazırlanmış ve uygulamaya konulmuştur.

 Ayrıca Tuza Dikkat Haftası çerçevesinde World Action on Salt & Health (WASH) tarafından belirlenen temaya uygun olarak 81 il düzeyinde farkındalık çalışmaları yapılmaktadır.

18 Mayıs Avrupa Obezite Günü

Obezite, Dünya Sağlık Örgütü tarafından “vücutta sağlığı bozacak ölçüde anormal veya aşırı yağ birikmesi” olarak tanımlanmaktadır. Vücut ağırlığının (kg) boy uzunluğunun karesine (m2) bölünmesi ile hesaplanan “Beden Kütle İndeksi”nin 25’in üzerinde olması fazla kiloluluk, 30’un üzerinde olması ise obezite olarak değerlendirilmektedir.

Fazla kiloluluk ve obezitenin nedenlerinin birçoğu önlenebilir durumlardır; temel nedeni ise tüketilen ve harcanan kalori arasındaki dengesizliktir. Fazla kilolu veya obez olmak; hipertansiyon, hiperlipidemi, kalp-damar hastalıkları, inme, tip 2 diyabet, bazı kanser türleri, kas-eklem hastalıkları ve solunum sistemi hastalıkları gibi pek çok hastalık için riski arttırır.

Obezite tüm dünya ile birlikte ülkemizde de hızla artmaktadır. Dünya Sağlık Örgütü’nün 2021 yılındaki raporuna göre 2030 yılına kadar 1 milyar insanın bu hastalıkla yaşayacağı tahmin edilmekteydi. Dünya Obezite Federasyonu’nun 2023 yılı raporunda ise 2020’de yaklaşık 1 milyar kişinin (her 7 kişiden 1’i) obeziteyle yaşadığı; etkin şekilde müdahale edilemezse 2035 yılında dünya genelinde 1,9 milyar kişinin (her 4 kişiden 1’i) obeziteyle yaşayacağı, dünya nüfusunun yarısının (4 milyar kişi) fazla kilolu veya obez olacağı tahmin edilmektedir. Aynı rapora göre 2020 yılında her 11 çocuktan 1’inin obez olduğu, 2035 yılına kadar %100’ün üzerinde bir artışla 400 milyon çocuğun obez olacağı öngörülüyor. Çocukluk çağı obezitesinin artış hızı daha yüksek olup; obezitenin fiziksel ve ruhsal sağlığa ek olarak akademik başarıyı da olumsuz etkileyeceği unutulmamalıdır. Sorun bir salgın hastalık boyutuna ulaşmasına rağmen, neden olduğu zorlukların anlaşılamaması nedeniyle obezite ile mücadele oldukça zordur.

Ülkemizde 2010 yılında uygulanmaya başlanan “Türkiye Sağlıklı Beslenme ve Hareketli Hayat Programı Yetişkin ve Çocukluk Çağı Obezitesinin Önlenmesi ve Fiziksel Aktivite Eylem Planı” güncellenerek uygulanmaya devam etmektedir. Ayrıca Bakanlığımızca uygulanmakta olan “Türkiye Diyabet Programı” ve “Türkiye Aşırı Tuz Tüketiminin Azaltılması Programı” da sağlıklı beslenme ve obezite ile mücadeleye doğrudan ve dolaylı katkıları olan programlardır.

Obezite ile etkin mücadelede için “önlemek” yani obezite ve komplikasyonlarının meydana gelmemesi için uğraşmak esastır. Bu kapsamda toplum eğitimleri ve farkındalık çalışmaların devamlılığı önemlidir. Obezite ile mücadele için tüm yıl/yıllar boyunca çalışmalar devam etmeli, eylemler gerçekleştirilmelidir. “18 Mayıs Avrupa Obezite Günü” gibi özel günler ise toplumda konuya ilişkin bilgi düzeyini artırmak, farkındalık oluşturmak ve konuya dikkat çekmek için önemli fırsatlardır.

Uzun yıllardır dünyanın çeşitli bölgelerinde obezite günleri düzenlenmektedir. Bunlardan ilki, ilk kez 2010 yılında düzenlenen Avrupa Obezite Günü olmuştur. Konuyla ilgili çalışmalar yürüten hekimler ve hastalardan oluşan küçük bir grupla başlayan kampanya, kısa sürede birçok Avrupa ülkede, çok sayıda katılımcı ve faaliyetlerle büyük bir organizasyona dönüşmüştür. Dünya Obezite Federasyonu’nun girişimiyle 2015 yılında, insanların sağlıklı bir vücut ağırlığına ulaşması ve bunu korumasını ve obezitenin salgın boyutuna ulaşan artış ivmesini tersine çevirmeyi sağlamak için daha geniş, küresel çapta çözümleri teşvik etmek ve desteklemek amacıyla Dünya Obezite Günü hareketi başlatılmıştır.

Obeziteden korunma ve obezite ile mücadelede en önemli iki unsur sağlıklı beslenmek ve fiziksel aktivitenin arttırılmasıdır. Sağlıklı yaşam, sağlıklı beslenmenin yanı sıra aktif bir yaşam için arttırılmış fiziksel aktivite düzeyine dayalıdır.

Küçük yaşlardan itibaren vücut ağırlığı, kan basıncı, kan şekeri düzeyi, kan yağları ve kemik sağlığını olumlu yönde etkileyecek sağlıklı beslenme alışkanlığı kazanılmalıdır. Yetişkin bireyler, ilgili kontrollerin yapılması için düzenli olarak hekime başvurmalıdır. Beden kütle indeksinin 20,0-24,9 kg/m2 arasında olması sağlanmalıdır. Tip 2 diyabet, kardiyovasküler hastalıklar gibi kronik hastalıklara neden olan, karın bölgesindeki aşırı yağlanma olup; belirli aralıklarla vücut bileşimi değerlendirilmelidir.

Besin gruplarında yer alan besinlerden sağlıklı seçim yapılabilmesi için bireyin sağlık ve hastalık durumu, yaş ve cinsiyeti, fiziksel aktivite ve fizyolojik durumuna (gebe ve emziklilik) göre; besinlerin yapısal özellikleri, posa, yağ, tuz ve şeker içerikleri dikkate alınarak seçimler yapılmalıdır. Ayrıca; su tüketimine dikkat edilmeli, vücut ağırlığına göre günlük kg başına 35 ml (erişkin için 8-10 su bardağı) sıvı tüketilmelidir.

Sağlıklı yaşam için yetişkinlikte haftanın en az 5 günü ve günde en az 30 dakika orta şiddetli veya haftada en az 75 dakika yüksek şiddetli; çocukluk çağında ise günde en az 60 dakika orta şiddetten yüksek şiddete doğru giden fiziksel aktivite yapılmalıdır. Fiziksel aktivite artırılmalı, yemekten 2-3 saat sonra egzersiz yapma alışkanlığı kazanılmalıdır. Her gün en az 5.000 adım yürüyüş yapılmalı, zamanla adım sayısı 10.000 adıma çıkarılmalıdır.

Obezite, tedavi edilmediği takdirde yan etkileri ile yaşam süresini kısaltan, yaşam kalitesini bozan bir hastalıktır. Tedavisinde ise tıbbi beslenme (diyet), egzersiz, davranış değişikliği, ilaç ve cerrahi tedavi yöntemleri uygulanabilir.

Diyetisyenlerce yapılacak değerlendirme sonucu bireyin yaşına, cinsiyetine, fiziksel aktivite düzeyine, fizyolojik durumuna ve beslenme alışkanlıklarına uygun, yeterli ve dengeli beslenmeyi sağlayacak bir plan yapılması, diyet tedavisini oluşturmaktadır. Başarılı obezite tedavisi için hızlı ve hatalı kilo verme yöntemlerinden uzak durulmalıdır.

Fazla kilolu ve obez bireyler, beslenme ile ilgili konularda doğru bilgi edinmek ve diyet tedavisi almak için İlçe Sağlık Müdürlükleri, Toplum Sağlığı Merkezleri ve Sağlıklı Hayat Merkezlerinde diyetisyenlerce verilen beslenme/obezite danışmanlığı hizmetinden yararlanabilir.

17 Mayıs Hipertansiyon Günü

Hipertansiyon; yüksek kan basıncı ile karakterize olan, tedavi edilmediği taktirde ciddi sağlık sorunlarına yol açan müzmin (kronik) bir hastalıktır. Hipertansiyon tanısı, yapılan seri ölçümler neticesinde sistolik kan basıncının 140 mmHg’nın ve/veya diyastolik kan basıncının 90 mmHg’nin üzerinde olması halinde konur, tek bir ölçüm ile elde edilen yüksek değer tanı için yeterli değildir.

Kan basıncı yüksekliği inme, kalp krizi, kalp yetmezliği ve böbrek hasarı gibi ölümcül durumlara yol açması nedeniyle, dünya genelindeki hastalık ve ölümlerin en önde gelen risk faktörü olarak kabul edilmektedir.

Dünya Sağlık Örgütü’nün yapmış olduğu çalışmalara göre dünya genelinde 1,3 milyar kişi hipertansiyon ile yaşamını sürdürmekte olup her yıl, 30-70 yaş arasındaki yaklaşık 11 milyon kişi hipertansiyon nedeniyle hayatını kaybetmektedir. Ülkemizde, 2023 yılında yapılan bir çalışmada 15 yaş üzerindeki nüfustaki hipertansiyon sıklığının %18,3 olduğu ve sıklığın yaşla birlikte arttığı belirlenmiştir. Türkiye İstatistik Kurumu tarafından yayımlanan 2022 yılı ölüm ve ölüm nedeni istatistiklerine göre de ülkemizde gerçekleşen ölümlerin %3,5’inden hipertansiyon sorumludur.

Vakaların %95’inde hipertansiyona yol açan asıl neden tam olarak belirlenememiş olmakla birlikte altta yatan en sık nedenler arasında yüksek tuz ve yağ tüketimi, meyve ve sebzeden fakir diyet, aşırı kilo ya da obezite, yetersiz fiziksel aktivite, zararlı alkol kullanımı, tütün ve tütün ürünleri tüketimi ile stresin yer aldığı gösterilmiş; olumlu yaşam tarzı değişikliklerini içeren birincil koruma yönteminin  hipertansiyondan kaynaklanan ilave hastalık ve ölümleri önlemede etkili olduğu ortaya konulmuştur. Hipertansiyonun erken teşhisi, etkili tedavisi ve düzenli aralıklarla izlenmesi, hastalıkla mücadelenin diğer basamaklarıdır.

Önlenebilir ve tedavi edilebilir bir hastalık olmasına ve ölümcül sonuçlarına rağmen toplumumuzun hipertansiyon farkındalığı, ne yazık ki istenilen düzeyde değildir. Yapılan güncel çalışmalar; erişilebilir ve kapsamlı sağlık hizmet sunumunun gerçekleştirildiği ülkemizde, nüfusumuzun %16,7’sinin şu ana kadar kan basıncını hiç ölçtürmediğini; daha önce hipertansiyon tanısı almış olanların %21,8’inin ise hipertansiyon tedavisi almadığını ortaya koymuştur. Çarpıcı tespitlerden biri de tedavi alan beş hastadan birinin ilaçlarını düzenli almadığıdır.

Buradan hareketle, 17 Mayıs Dünya Hipertansiyon Günü’nün bu yılki teması “Hayatının Değerini Bil, Tansiyonunu Ölçtür, Sağlıklı ve Uzun Yaşa” olarak belirlenmiştir.

Konunun önemine binaen, Bakanlığımız tarafından, tüm paydaşlarının katkılarıyla “Türkiye Kalp-Damar Hastalıkları Önleme ve Kontrol Programı” ile “Türkiye Böbrek Hastalıkları Önleme ve Kontrol Programı” hazırlanmış; kronik hastalıkların erken teşhisi, etkili tedavisi ve izlemlerinde aile hekimlerinin daha aktif bir rol üstlenmesi sağlayacak etkili ve kapsamlı bir hizmet algoritması oluşturmuştur.

Hazırlanan kontrol programlarının etkili olabilmesi, hipertansiyondan kaynaklanan sakatlık ve ölümlerin önlenebilmesi için vatandaşlarımızı; kayıtlı oldukları aile hekimlerini düzenli olarak ziyaret etmeye, periyodik olarak tarama ve izlemlerini yaptırmaya, hastalıklarını klinik yönergelere uygun olarak tedavi ettirmeye, aile hekimlerinin gerekli gördüğü durumlarda da hastanelere başvurarak ileri tetkik ve tedavilerini yaptırmaya davet ediyoruz.

Sağlığınıza sahip çıkın, sağlığınızı koruyun. Hipertansiyondan ya da hipertansiyon nedeniyle ortaya çıkabilecek olumsuz durumlardan korunmak için;

  • Sağlıklı beslenin!
  • Yeterli miktarda su için!
  • Tuz tüketimini azaltın!
  • Tütün, tütün ürünleri ve alkolden uzak durun!
  • Hareket edin!
  • Aile hekiminize başvurun, düzenli ve periyodik olarak risk değerlendirmenizi yaptırın!
  • Tansiyonunuzu düzenli olarak ölçtürün!
  • İlaçlarınızı düzenli olarak ve önerilen şekilde kullanın.

Bu vesileyle, hayatınızın değerini bildiğiniz uzun ve sağlıklı bir yaşam dileriz.

#HayatınınDeğeriniBil

#TansiyonunuÖlçtür

#SağlıklıVeUzunYaşa

Publish the Menu module to "offcanvas" position. Here you can publish other modules as well.
Learn More.