Üst Bant Görseli

25 Nisan Dünya Sıtma Günü

Dünya Sağlık Örgütü tarafından 2007 yılında sıtma hastalığının kontrol altına alınması için küresel bir çerçeve belirlenmiş ve 25 Nisan “Dünya Sıtma Günü” olarak kabul edilmiştir. Bu kapsamda her yıl sıtmanın önlenmesi ve kontrolü için; toplumun hastalık ile ilgili bilgilendirilmesini sağlamak ve sürekli yatırım için sürdürülebilir siyasi kararlılık ihtiyacını vurgulamak amacıyla dünya genelinde çeşitli etkinlikler düzenlenmektedir. Bu yıl Dünya Sıtma Günü "Hedef sıfır sıtma: yatırım yap, geliştir, uygula" teması altında kutlanacaktır.

Sıtma, enfekte dişi Anofel sivrisineklerinin ısırıkları yoluyla insanlara yayılan Plasmodium parazitlerinin neden olduğu akut ateşli bir hastalıktır. Önlenebilir ve tedavi edilebilir olan bu hastalık, düşük ve orta gelirli ülkelerde özellikle Sahra altı Afrika'da ciddi bir halk sağlığı sorunu olarak kabul edilmektedir. 2021 yılında yaklaşık 247 milyon yeni sıtma vakası görülmüş, bu enfeksiyon nedeniyle 619.000 ölüm meydana gelmiştir. Tüm sıtma vakalarının ve buna bağlı ölümlerin tahminen %95'i Afrika bölgesinde görülmektedir.

Sıtma gribe benzer belirtilere yol açan ateşli, akut bir hastalıktır. Belirtiler, hastalık taşıyan sivrisinek ısırığından 7 ila 15 gün sonra ortaya çıkmakla beraber bulguların daha uzun sürede ortaya çıkması da mümkündür. İlk belirtileri ateş, baş ağrısı, üşüme ve kusmadır. Hastalığın, sıtma olarak tanımlanabilmesi zor olabilir. Özellikle P.falciparum türü sıtma 24 saat içinde tedavi edilmezse, hastalığın şiddetlenmesine ve hatta ölüme neden olabilir. Sıtmanın erken teşhis edilmesi ve tedavisi ölümlerin önüne geçer. Bazı hastalarda sıtma daha ağır seyredebilir. Bebekler ve 5 yaş altındaki çocuklar, hamile kadınlar ve HIV/AIDS'li hastalar özellikle risk altındadır. Risk altındaki diğer gruplar ise, Burkina Faso, Kamerun, Gana ve Demokratik Kongo Cumhuriyeti gibi sıtmanın sık görüldüğü Afrika ülkelerine, iş veya gezme amaçlı gidenler ve koruyucu tedavi almayan kişilerdir.  

Dünya Sağlık Örgütü sıtmanın yaygın olduğu bölgelere seyahat etmeden önce koruyucu ilaç tedavisi alınmasını, bu bölgelerde uyurken cibinlik ve akşam karanlığından sonra sivrisinek kovucu kullanılmasını, kol ve bacakları örtecek şekilde uzun koruyucu kıyafetler giyilmesini ve pencerelere sineklik takılmasını önermektedir.

Bakanlığımız tarafından yürütülen başarılı çalışmalar sonucunda Türkiye’de yerli sıtma vakası görülmemektedir. Fakat iklim değişikliği, vektör yaşam alanlarındaki değişiklikler, büyük nüfus hareketleri, düzensiz göçmenler, sıtmanın endemik olduğu ülkelere seyahat edenlerin ve buralardan gelenlerin sayısının artması nedeniyle ülkemizde yurtdışı kaynaklı sıtma vakaları görülmektedir. Türkiye, anofel cinsi sivrisineklerin bulunması ve subtropikal iklim bölgesinde yer alması nedeniyle sıtma açısından risk altındadır. Bu nedenle Sıtma Eliminasyon Programı çerçevesinde Bakanlığımız faaliyetleri devam etmektedir. Sıtma sürveyansı kapsamında vaka takipleri yapılmakta, en kısa sürede tanı koyulması ve tedavilerin uygulanması sağlanmaktadır. Sıtma tedavisinde kullanılan ilaçlar Sağlık Bakanlığı tarafından temin edilerek hastalara ücretsiz olarak verilmektedir. Ülkemizde korunma amaçlı sıtma ilaçları Bakanlığımızın Türkiye Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü’ne bağlı Seyahat Sağlığı Merkezlerinden ücretsiz olarak temin edilebilmektedir. 444 77 34 danışma hattı aranarak ve https://www.seyahatsagligi.gov.tr/site/sitma# adresi ziyaret edilerek sıtma görülen ülkeler ile bu ülkelere seyahat öncesinde yapılacaklar konusunda bilgi alınabilir.

Aşı Haftası (24-30 Nisan 2023)

Avrupa Aşı Haftası ilk olarak 2005 yılında, her çocuğun aşı ile önlenebilir hastalıklardan korunma ihtiyacının ve hak-kının olduğu konusunda toplumsal farkındalığı arttırmak amacıyla kutlanmaya başlamıştır. Bu yıl da Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Avrupa Bölgesi’nde 23-29 Nisan 2023 tarihleri arasında, sağlıklı yaşamın korunmasında ve hastalıkların önlenmesinde aşılamanın önemi ve farkındalığını arttırmak için kutlanacaktır.

Bilindiği gibi, Ülkemizde 1981 yılından bu yana yürütülen Genişletilmiş Bağışıklama Programı kapsamında başarılı çalışmalar yapılmıştır. Bu program kapsamında; boğmaca, difteri, tetanoz, kızamık, kızamıkçık, kabakulak, tüberküloz, çocuk felci, hepatit B, Haemophilus influenzae tip b, konjuge pnömokok, hepatit A ve suçiçeği aşısı tüm bebeklerimize üc-retsiz olarak sağlık kuruluşlarında uygulanmaktadır. Aşılama kapsayıcılık hızlarının gittikçe yükselmesine bağlı olarak aşı ile korunulabilir hastalıkların hastalık ve ölüm hızlarında belirgin düşüşler sağlanmıştır. Örneğin poliomiyelit (çocuk felci) vakası 1998 yılından beri ülkemizde görülmemektedir. DSÖ tarafından Anne ve Yenidoğan Tetanoz Eliminasyonu Programı kapsamında yürütülen yaygın aşılama çalışmaları sonucunda 2009 yılında hastalığın ülkemizde en az düzeye indirildiği belgelenmiştir.

Ülkemizde rutin çocukluk dönemi aşılama çalışmalarına ek olarak, belirlenmiş risk gruplarında ki vatandaşlarımıza yönelik aşılama hizmetleri de verilmektedir.

DSÖ Avrupa Bölgesi, bu yıl ki kutlamalar çerçeve-sinde “Eksik Aşıların Tamamlanması”nı tema   olarak belirlemiştir. Aşılama takvimimiz Bağışıklama Bilimsel Danışma Kurulu'nun (BDK) tavsiyeleri ve dünyadaki bilimsel gelişmeler takip edilerek oluşturulmakta ve güncellenmektedir.

İnsanlık tarihinde büyük salgınlara ve ölümlere yol açan pek çok hastalık günümüzde aşılamanın bir zaferi ve aşının gücü olarak artık görülmemektedir. Örneğin çiçek hastalığı 1977 yılından itibaren aşılama sayesinde tamamen yok edilmiş, hastalık etkeninin yok edilmesi üzerine 1987 yılında çiçek aşısı uygulamalarına ihtiyaç kalmadığından aşılaması tüm dünyada durdurulmuştur.

Yine çok önemli bir çocukluk çağı bulaşıcı hastalığı olan çocuk felci (poliomyelit) hastalığına karşı dünya genelinde yaygın aşılama çalışmaları yapılmış ve hastalık yok edilme aşamasına gelmiştir. 1950’li yıllarda yaklaşık her yıl 100 bin civarında çocuğun hastalanmasına ve en az %10 kadarının ömür boyu sakat kalmasına yol açan bu hastalık, aşı-lama çalışmalarının yaygınlaşması sonucu 1990’lı yılların başında 12 bin vakaya kadar gerilemiştir. 2022 yılına gelindiğinde ise, mevcut vaka sayısı 30’a inmiş ve yalnızca 2 ülkede görülmektedir. Ülkemizde son çocuk felci vakası 26 Kasım 1998 tarihinde görülmüş, 25 yıldır çocuk felci vakası tespit edilmemiştir. Ülkemizin de içinde bulunduğu Dünya Sağlık Örgütü Avrupa Bölgesi 21 Haziran 2002’de Poliodan Arındırılmış Bölge Sertifikası almıştır.

Kızamık vakalarının sayısı da, aşısı bulunmadan önceki dönemde (1960’lı yılların başı) dünyada 30 milyon, hastalığa bağlı ölümler ise yıllık 888 bin olarak tahmin edilmektedir. Aşının uygulanmaya başlaması ve bunun yaygınlaşması ile %30 oranında vaka ve ölüm sayıları azalmıştır.

Örneğin Ülkemizde, 2002 yılından bu yana yürütülmekte olan kızamık eliminasyon programı kapsamında gerçekleştirilen yoğun aşılama çalışmaları kızamık vaka sayılarında önemli bir azalma sağlamıştır. Ancak, halen dünyada kızamık virüsü dolaşımı devam etmektedir. 2009 yılından itibaren de özellikle de Doğu Avrupa’dan başlayarak Batı Avrupa ülkelerine sirayet eden büyük kızamık salgınları yaşanmış ve halen yaşanmaktadır. Bu nedenle, virüs dolaşımının devamlılığında rol oynayabilecek olan aşısız veya eksik aşılı tüm çocukların kızamık içeren aşı ile aşılanmaları son derece önemlidir. Bütün bu örnekler; aşıların hastalıklarla mücadelede etkililiklerinin çok yüksek olduğunu göstermektedir.

Bu başarının devam ettirilmesi aşılama yüzdelerinin yüksek düzeyde sürdürülmesi ile mümkündür. Aşılama hizmetlerinde kısa sürelerle de olsa bir aksama olması duyarlı bireylerin birikimiyle birlikte aşı ile önlenebilir hastalıkların salgını olasılığını ortaya çıkarabileceğinden hizmetlerin devamlılığının sağlanması büyük önem taşımaktadır.

Ebeveynler çocuklarının aşılanma durumunu takip etme-li, aşı zamanı geldiğinde aile hekimleriyle iletişime geçerek aşı uygulama zamanı ve konusunda bilgi almalıdırlar. Ülkemizde yaşanabilecek salgınların insan bedeninde yaratabileceği tahribatın önlenmesinde çocuklarımız ve bizler için bir şans olan aşıları yaptırmanın vatandaşlarımızca benimsenme-si önemlidir.

Aşı ile önlenebilir hastalıklardan korunmak her bireyin ihtiyacı ve hakkıdır. Aşı Haftası vesilesiyle, çocuklarını aşıla-tarak hem onları, hem de aşılanamayan çocukların korunmasını sağlayan anne ve babalara, aşılama çalışmalarını destekleyen siz değerli basın mensuplarına ve sağlık çalışanlarımıza teşekkür ederiz.

Ramazan Bayramında Sağlıklı Beslenme Önerileri

Ramazan ayı oruç tutan bireylerin beslenme düzeninin değiştiği bir dönemdir. Bu ayın bitimi olan bayram günlerinde dengeli beslenmek çok daha büyük önem taşımaktadır. Bilindiği gibi Ramazan ayında günlük öğün sayısının azalması ve daha sonra bayram günlerinde öğün sayısının artması ve fazla yemek yeme istediğinden ötürü kişiler bazı sindirim sistemi rahatsızlıkları ile karşılaşabilirler.

Geleneksel olarak bayramda ikram edilen şeker, çikolata, hamur işleri (baklava, börek vb.)  gibi gıdalar kan şekerini hızla yükselten ve enerji içeriği yüksek gıdalardır. Bu gıdaları bayramda birdenbire sık tüketmek sindirim sistemi problemlerine ve kan şekerinin hızlı yükselmesine sebep olarak çeşitli rahatsızlıklara yol açabilir. Bu nedenle bayram ziyaretlerinde sunulan ikramlara dikkat edilmeli, aşırıya kaçılmamalı, yeterli ve dengeli beslenme ilkeleri unutulmamalıdır. 

Bayram ve Bayram Sonrası Sağlıklı Beslenme Önerileri

*Bayram günleri de olsa tek çeşit besinlere ağırlık vermek yerine öğünlerde beş besin grubundan besinlerin tüketilmesi sağlıklı ve dengeli seçimler için gereklidir. Bunun için aşağıda Türkiye için hazırlanmış olan Sağlıklı Yemek Tabağı örnek alınabilir.

saglikli beslen saglik icin hareket etBu besin grupları;

  • Süt ve süt ürünleri grubu
  • Et-yumurta-kuru baklagiller (nohut, mercimek, fasulye) ile yağlı tohumlar (ceviz, fındık, badem) grubu
  • Sebzeler grubu
  • Meyveler grubu
  • Ekmek ve tahıllar ( makarna, pirinç) grubudur.

* Anadolu coğrafyasının tanıdığı olanaklar sayesinde hiç bir mutfakta görülmeyecek kadar çeşitlilik göstermekte olan mutfağımızdan bayram günlerinde de bu çeşitlilikten yararlanmalı sebze ve meyve dahil olmak üzere besin çeşitliliğine önem verilmelidir.

*Ramazan ayının sonlanması ile tüketilecek yiyeceklerin miktarı aniden arttırılmamalıdır.

*Öğün araları en az 2 en fazla 4-5 saat olacak şekilde düzenlemelidir. Gerektiğinde ara öğünlerde taze meyveler ya da az şekerli hoşaf/kompostolar, ayran, kefir gibi içecekler beslenme düzenine eklenebilir.

*Bayram sabahı hafif bir kahvaltı ile güne başlanmalıdır. Kahvaltıda kızartma, kavurma yöntemleriyle pişirilmiş besinler yenmemelidir.

* Bayram ziyaretlerinde Bayramlarımızın en güzel geleneklerinden olup bu ziyaretlerde tatlı ikramı olacağından kahvaltıda şeker, bal vb. tatlı besinlerin bulundurulmaması yararlı olacaktır.

* Kahvaltıda mevsim sebzeleri çiğ sebzeler tüketilmeli, az tuzlu peynir tercih edilmelidir.

* Sucuk, salam, sosis vb. yağlı besinlerden, ağır hamur işi gıdalardan kaçınılmalıdır.

* Ekmek olarak tam tahıl ekmeklerinin tercih edilmesi kan şekerini kontrol altında tutar ve tokluk hissi verir.

*Besinler iyi çiğnenmeli, yemekler hızlı yenmemelidir.

* Ramazan Bayramı süresince mide ve bağırsak rahatsızlıkları yaşanmaması için fazla şeker ve şekerli gıdaların (tatlılar, çikolata vb.) tüketimine dikkat edilmeli, çevrenin ısrarcı tutumlarından ve aşırı yeme eğiliminden mümkün olduğunca uzak durulmalıdır.

* Dünya Sağlık Örgütü, tarafından tavsiye niteliğinde olan, gıdaların doğal yapısında bulunan şeker dışında gıdaya üretim aşamasında eklenen şekerler ile yapılan tatlılar ve çay şekerinden alınan günlük enerjinin miktarının % 10’unu geçmemesi tavsiye edilmektedir. Bunun anlamı günde ortalama 2000 kalori ihtiyacımızın sadece 200 kalorisinin şekerli gıdalardan alınabileceğidir.

* Özellikle bayramda tatlı tüketimi çok isteniyorsa hamurlu, şerbetli tatlılar yerine küçük porsiyonlar halinde sütlü tatlılar, taze veya az miktarda kuru meyveler; şerbetler yerine şekersiz veya az şekerli komposto/hoşaf suları, az şekerli limonata, ayran gibi içecekler ikram edilebilir.

* Sindirim sisteminin düzenli çalışması ve kabızlıktan korunmak için lif (posa) içeriği yüksek olan sebze, meyve ve kurubaklagiller tüketilmelidir. Yetişkin bireyler imkânlar dâhilinde günde en az 5 porsiyon sebze ve meyve tüketmelidirler. Lif (posa) içeriği yüksek bu besinler aynı zamanda kan şekerinin de hızla yükselmesini engellerler.

* Diyabet, kalp-damar hastalıkları, yüksek tansiyon gibi kronik hastalığı olanlar uyguladıkları diyete bayram süresince de uymaya özen göstermelidirler.

* Sıvı gereksinmesinin karşılanmasında suyun önemi büyüktür. Su dışındaki içecekler çay, kahve, bitkisel çaylar, süt, ayran, meyve suyu, sebze suları, soda, maden suyu vb.dir. Bir günde tüketilecek toplam sıvı miktarı 2500-3000 ml’dir. Sıvı gereksinmesinin karşılanmasında su başlıca tercih olmalıdır. Su en iyi şekilde hidrasyon sağlar. Günde 8 su bardağı su içiniz şeklindeki öneri bazı bireyler için yetersiz, bazıları için ise fazla olabilir. Bununla birlikte iyi bir hedef olarak düşünülmelidir. Günlük su gereksinmesi: 35 mL x vücut ağırlığı (kg) şeklinde hesaplanabilir.

* Tüm bireyler özellikle de yaşlı ve tansiyon hastası olanlar çay, kahve gibi kafein içeriği yüksek içecekleri gün boyu fazla miktarda tüketmemelidirler.

* Ramazan boyunca gece kalkıp sahur yemeği yemek, ramazandan sonra gece yeme alışkanlığı şeklinde sürdürülmemelidir.

* Ramazan ayı boyunca enerji harcamamak için azaltılan fiziksel aktivitenin bu dönemin sonlanmasıyla birlikte arttırılması oldukça önemlidir.

* Mümkün olduğunca bayram ziyaretlerine yürüyerek gidilmesi tercih edilmelidir.

* Fiziksel aktivitenin kan şekeri ve kolesterolü azaltmaya, kilo kaybetmeye ve bağırsak hareketlerini arttırmaya yardımcı olduğu unutulmamalıdır.

* Fiziksel aktivitenin arttırılması adına haftada 5 gün en az 30 dakikalık orta şiddette fiziksel aktivite yapılmalıdır.

08-12 Mayıs 2023 tarihlerinde Halk Sağlığı Hizmet Birimleri İzleme ve Değerlendirme Personeli Sertifikalı Eğitimi düzenlenecektir.

08-12 Mayıs 2023 tarihlerinde Halk Sağlığı Hizmet Birimleri İzleme ve Değerlendirme Personeli Sertifikalı Eğitimi düzenlenecektir.

Eğitimin il duyurusu için pdftıklayınız.

10-16 Nisan Kalp Sağlığı Haftası

Yirminci yüzyılda dünyada eğitim ve gelir düzeyindeki yükselme, beslenme alışkanlıklarının değişmesi, çocuk nüfusa oranla artış içinde olması, toplumdaki sağlık sorunlarının çocukluk çağı hastalıklarından yaşlı nüfusta görülen Bulaşıcı Olmayan Hastalıklara doğru kaymasına yol açmıştır. Yaşam süresinin uzaması istenen bir şey olmakla birlikte, paralelinde Bulaşıcı Olmayan Hastalıkların görülme sıklığında artışa neden olmuştur. 

Dünya genelinde meydana gelen ölümlerin en önemli nedeni olan bulaşıcı olmayan hastalıklar küresel olarak halen önemli bir hastalık yükü oluşturmaktadır. 

Bulaşıcı olmayan hastalıklar içerisinde, kalp ve damar hastalıkları tüm ölüm nedenleri arasında ilk sırada yer almakta, özellikle kalp krizleri ve inmeler ilk iki ölüm nedenini oluşturmaktadır. Kalp ve damar hastalıklarının küresel ölçekte uzun bir süre daha bir numaralı ölüm sebebi olmaya devam edeceği tahmin edilmektedir. 

Hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülke ekonomilerinde bulaşıcı olmayan hastalıklar büyük finansal ve ekonomik risk oluşturmakta, sağlık hizmeti sunum sistemlerinin sürdürülebilirliğini tehdit etmektedir. 

Kalbimiz yumruğunuz büyüklüğündedir ve vücudunuzdaki en güçlü kastır. Ana rahmine düştükten yaklaşık üç hafta sonra atmaya başlar ve 70 yaşına kadar iki buçuk milyar kez bunu yineler. Bu kadar etkileyici ve güçlü olmasına rağmen, kalbimiz sigara içmek, diyabet, kolesterol, sağlıksız beslenme veya yüksek tansiyonla yaşamak gibi risk faktörlerine karşı savunmasız hale gelebilir.

Kalp ve damar hastalıkları, kalbi veya kan damarlarını etkileyen bir hastalık sınıfıdır. Kalbimizin işlevleri tehlikeye girdiğinde, bu kardiyovasküler hastalık olarak bilinir ve merkezinde kalbin bulunduğu sistemdeki herhangi bir bozukluğu kapsayan geniş bir terimdir. Dünya’da 300 milyondan fazla kişi kalp hastalığı ile yaşamakta 2 milyardan fazla kişi ise kalp hastalığı riski taşımaktadır. Kalp sağlığının öneminin ve değerinin daha iyi anlaşılmasına ihtiyaç vardır. Teknolojik gelişmeler eşliğinde tanı ve tedavi yöntemlerindeki ilerlemelere karşın kalp ve damar hastalıkları dünyada en önde gelen ölüm nedeni olmaya devam etmektedir. Kalp damar hastalıkları, yılda 18,6 milyondan fazla ölüme neden olan dünyanın birinci sırada yer almaktadır. Ne yazık ki kalp damar hastalıklarına bağlı ölümlerin üçte biri 70 yaş altında yani “erken” gerçekleşmektedir. Bu ölümlerin %85'i kalp krizi ve inme nedeniyle gerçekleşmiştir. Kalp krizleri ve inme genellikle akut olaylardır ve esas olarak kanın kalbe veya beyne akmasını önleyen bir tıkanıklıktan kaynaklanır. Bunun en yaygın nedeni, kalbi veya beyni besleyen kan damarlarının iç duvarlarında yağ birikintilerinin birikmesidir. Felçler, beyindeki bir kan damarından veya kan pıhtılarından kaynaklanan kanamalardan kaynaklanabilir.

Ülkemizde de kalp ve damar hastalıkları en önemli sağlık sorunlarının başında gelmektedir. Türkiye’de 2021 yılında ölümlerin %33,4 ile dolaşım sistemi hastalıklarından kaynaklanmaktadır. Bu da yaklaşık her üç dakikada bir kişinin ölümü anlamına gelmektedir. Genel olarak her yıl 300 bin kalp krizi ve 125 bin ölüm söz konusudur. Kanserden kayıplar ise bu sayıların yarısı kadardır.

Kalp hastalıklarında hem hastalıkların önlenmesinde hem de hastalık oluştuktan sonra iyilik halinin devamında koruyucu hekimlik ve temel sağlık hizmetleri önem taşımaktadır.

Kalp ve damar hastalıklarına bağlı ölümlerin %80’i tütün kullanımı, sağlıksız beslenme ve hareketsizlik gibi kontrol edilebilen ve önlenebilen risk faktörlerine bağlıdır. Yüksek kan basıncı, yüksek kan şekeri, yüksek kan kolesterolü ve şişmanlık da kalp damar hastalıkları için risk faktörleridir. Koruyucu sağlık hizmetleri ile erken dönemde bu risk faktörleri tespit edilerek tedavi edilebilir ve erken yaşta ölümlerin önüne geçilebilir. 

Sağlık Bakanlığı 2019-2023 Stratejik Planı ve Eylem Planı’nda da “Sağlıklı yaşamı teşvik etmek ve yaygınlaştırmak, birinci basamak sağlık hizmetlerini güçlendirerek sağlık sistemi içerisindeki etkinliğini artırmak, sağlık hizmetlerinde bütünleşik sağlık hizmeti modelini hayata geçirmek” amaçlarında yer alan hedeflerle kronik hastalıkların önlenmesine geniş yer verilmiştir. Bakanlığımız tarafından Stratejik Plana uygun olarak birçok kontrol programları yürütülmektedir. Bu kapsamda Türkiye Kalp ve Damar Hastalıkları Eylem Planı (2021-2026) güncellenmiş, kronik hastalıkların önlenmesi, erken teşhis ve düzenli izlem konularında birçok faaliyet çalışma kapsamına alınmıştır. Bu kapsamda Bakanlığımızca, taramalar ile kronik hastalıkların erken teşhisi, izlemler ve uygun tedavi sağlamak amacıyla birinci basamak sağlık hizmetleri içinde kalp damar hastalıkları için risk değerlendirmesi ve yüksek tansiyon, inme ve benzeri kronik hastalıklar izlemi başlatılmıştır. 

Bu izlem için geliştirilen Hastalık Yönetim Platformu; kronik hastalığı olan bireylerin hastalıklarının olumsuz sonuçlarının kontrol altına alınması ve bireylerin fonksiyon kayıpları yaşamalarının ve engelli hale gelmelerinin önüne geçilmesi amacıyla geliştirilen online bir platformdur. Periyodik taramalar yapılarak kronik hastalıklarda erken teşhis konmasının sağlanmasını ve teşhis konan hastaların periyodik izlemlerinin kanıta dayalı tıp kılavuzlarının önerileri doğrultusunda yapılması, uygun tedavi verilmesinin sağlanması ve komplikasyonların erken tespitinin sağlanmasını kolaylaştırmaktadır. 

Platform hekimi; hasta için tedavi planı yapması, yaşam tarzı değişiklikleri önermesi ve tedavi hedefleri belirlemesi için yönlendirmektedir. Tekrarlayan izlemlerle hastanın belirlenen tedavi hedeflerine ulaşıp ulaşmadığı ölçülmektedir. 

Dünyada en sık görülen, en fazla ölüme ve engelliliğe neden olan bulaşıcı olmayan hastalıklara (kalp ve damar hastalıkları, kanserler, diyabet ve kronik hava yolu hastalıkları) bağlı erken ölümlerin (70 yaş altı ölümler) 2025 yılına kadar %25 azaltılması bulaşıcı olmayan hastalıklarla ilgili temel hedefimizdir. Hastalık Yönetim Platformu ile Aile Hekimlerimizin tarama ve izlem standartlarına uygun hizmet sunması sağlanacak olup, kronik hastalığı olan bireylerin daha fazla sorun yaşamadan hayatlarını idame ettirmeleri ve yaşam kalitelerin arttırmaları hedeflenmektedir.

Bu alandaki koruyucu sağlık hizmetlerinin yanısıra tedavi süreçlerini iyileştirmek için, kamu, üniversite ve özel sektör bakımından bölgesel ihtiyaçların ve hizmet verilen nüfusun bu alandaki öncelikli ihtiyaç ve beklentilerini dikkate alarak, kapasitenin dengeli dağılımını sağlayarak bunları etkin ye verimli bir şekilde kullanabilmek amacıyla, günümüz şartlarında kalp merkezlerinin planlaması, kurulumu ve işleyişi belirlenmiştir. Kalp merkezleri, bünyesinde açık kalp damar cerrahisi ameliyatlarının ve girişimsel işlemlerin birlikte ve koordineli yapıldığı hastaneler bünyesinde Bakanlık izniyle kurulmakta ve tescil edilmektedir. 

Ayrıca kalp krizine ve inmelere bağlı gelişen ölüm ve sekellerin en aza indirilmesi, tanı ve tedavi süreçlerinin iyileştirilmesi, vakalara ulusal ve uluslararası standartlarda müdahale edilmesi, hizmete hakkaniyetli erişim sağlanması amacıyla kalp krizi geçiren vakaların yönetimi için uyulması gereken usul ve esaslar belirlenmiştir.

Koruyucu ve tedavi edici sağlık hizmetlerinin yanında kişinin kendi sağlığı ile ilgili farkındalığa sahip olması ve gerekli tedbirleri alması da kalp sağlığının korunmasında oldukça önemlidir. 

Kalbinizi korumak için yaşam tarzınızı değiştirin!

Sağlıklı beslenin: Dengeli beslenme, sağlıklı bir kalp ve dolaşım sistemi için çok önemlidir. Bu, bol miktarda meyve ve sebze, kepekli tahıllar, yağsız et, balık ve sınırlı tuz, şeker ve yağ alımı ile bakliyatları içermelidir. 

Fiziksel olarak aktif olun: Daha fazla hareket edin ve oturduğunuz sürenizi azaltın. Asansör yerine merdiven çıkmak gibi küçük değişiklikler sağlığınız için büyük bir fark yaratabilir. Aktif olmak, kalp kasınızı güçlendirmenin, kolesterolünüzü, kilonuzu ve tansiyonunuzu düzeltmenin ve en önemlisi kendinizi iyi ve sağlıklı hissetmenizin harika bir yoludur.

Stresle başa çıkın: Stresli veya endişeli olmak, göğüs ağrısı gibi semptomları beraberinde getirebilir, ancak stresle başa çıkmanın yollarını geliştirmek stresin sağlığınız üzerindeki etkisini azaltabilir. Hobi edinmek, spor yapmak stresle başa çıkmanıza yardımcı olabilir.

Tütün kullanmaktan kaçının: Tütünün her şekli sağlığa çok zararlıdır. Aynı zamanda tütün dumanına maruz kalmak da tehlikelidir. Kalp krizi ve inme riski, kişi tütün ürünlerini bıraktıktan hemen sonra düşmeye başlar ve 1 yıl sonra yarı yarıya azalır. Ayrıca sigaranın akciğer ve diğer kanser risklerini arttıracağını unutmayın.  

Düzenli sağlık kontrollerinizi yaptırın: Genel kalp damar hastalığı riskinizi kontrol ettirin. Yüksek tansiyon genellikle belirti vermez, ancak ani inme veya kalp krizinin en büyük nedenlerinden biridir. Kan basıncınızı kontrol ettirin. Daha az tuz alımı ve fiziksel aktiviteyi artıran sağlıklı bir diyetle yaşam tarzınızı değiştirmeniz gerekecektir ve kan basıncınızı kontrol etmek için ilaçlara ihtiyacınız olabilir. 

Yine Kan kolesterolünün sağlıklı bir diyetle ve gerekirse uygun ilaçlarla kontrol edilmesi gerekir. 

Yüksek kan şekeri (diyabet) kalp krizi ve felç riskini artırır. Diyabetiniz varsa, riski en aza indirmek için kan basıncınızı ve kan şekerinizi kontrol altında tutmanız çok önemlidir.

UNUTMAYIN! Kalp hastalıklarına bağlı ölümlerin %80 i önlenebilir.

Publish the Menu module to "offcanvas" position. Here you can publish other modules as well.
Learn More.