Üst Bant Görseli

Altı Bileşenli Karma Aşı”nın İlk Uygulaması Gerçekleştirildi

1

Sağlık Bakanımız Sayın Prof. Dr. Kemal Memişoğlu’nun katılımlarıyla, “Altı Bileşenli Karma Aşı”nın ilk uygulaması gerçekleştirildi.

Genel Müdürümüz Doç. Dr. Muhammed Emin Demirkol ile İl Sağlık Müdürü Uzm. Dr. Ali Niyazi Kurtcebe’nin katılımlarıyla Çankaya Çayyolu Eğitim Aile Sağlığı Merkezi’nde düzenlenen aşı bilgilendirme programında açıklamalarda bulunan Sağlık Bakanımız, beşli karma aşı ve hepatit B aşısının artık tek bir enjeksiyonla uygulanacağını belirtti.

Sağlık Bakanımız konuşmasında, “Bugün itibariyle de difteri, boğmaca, tetanos, çocuk felci ve hemofilus influenza tip B’ye karşı koruma sağlayan beşli karma aşımızı ilave ederek içine Hepatit B aşısını da ekliyoruz. Böylece karma aşımız altı hastalığı koruyacak şekilde programa, danışma kurulumuzun önerisiyle dahil edildi” dedi

Aşıların önemine de değinen Bakanımız, ”Bugün aşılar sayesinde insanlık bulaşıcı hastalıklarla çok daha rahat mücadele ediyor. Yaşam süremiz arttı. Bugün etrafımızda çocuk felci, difteri görmememizin çiçek hastalığının dünyada artık olmamasının en önemli sebebi aşılar. Nasıl diyet yapıyorsak, beslenmemize dikkat ediyorsak, koruyuculuğu ön planda tutuyorsak, aşılar da bizi bulaşıcı salgın hastalıklardan koruyan en önemli silahlarımız. Aşılar, çocuklarımızın hastalanmamasını, bulaşıcı hastalıklardan etkilenmemesini sağlıyor. Onun için toplumumuzun özellikle aşı programlarına uymalarını, hekimlerimizin, hemşirelerimizin, sağlık çalışanlarımızın önerileri doğrultusunda hareket etmelerini bekliyoruz.” İfadelerini kullandı.

Aşılar, Türkiye genelindeki tüm aile sağlığı merkezlerinde ve ilgili sağlık kuruluşlarında ücretsiz olarak uygulanacak. Geçen dönemde beş bileşenli karma aşı ile aşılanmaya başlanan çocukların devam dozları, altı bileşenli karma aşı ile tamamlanacaktır.

 

3
5
6
2
1

"Duman avcıları" bayramda da görev başında

 

Sağlık Bakanlığı Halk Sağlığı Genel Müdürü Muhammed Emin Demirkol, tütünle mücadele kapsamında yürütülen çapraz denetim uygulamasının Ramazan Bayramı'nda da kesintisiz süreceğini bildirdi.

"Duman avcıları" bayramda da görev başında

 

Demirkol, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Türkiye genelinde tütünle mücadelenin etkin bir şekilde devam ettiğini söyledi.

Şubat ayında başlatılan çapraz denetim uygulamasıyla, farklı illerdeki ekiplerin görev yerleri dışındaki illere gönderildiğini aktaran Demirkol, 105 denetim ekibinin 81 ilde mücadelede görev aldığını belirtti.

Demirkol, çapraz denetimler sayesinde iller arasındaki tecrübe paylaşımının sağlandığını ve denetimlerin etkinliğinin arttığını vurgulayarak, "Çapraz denetimlerin çok etkili ve verimli olduğunu yapmış olduğumuz analizlerde de görüyoruz. Yaklaşık 10 bine yakın denetim, 105 ekibimizle gerçekleştirilmiş oldu. Bu çok büyük bir rakam. Çapraz denetim ekiplerimiz, kolluk kuvvetleri ve belediye ekipleriyle birlikte yerinde denetimleri artırarak devam ediyor. Gün geçtikçe de ihlal tespitlerinin azalarak aşağıya gittiğini görmek bizi mutlu ediyor." diye konuştu.

"Denetimler, bayramda da aktif bir şekilde devam edecek"

İki çapraz denetimle daha yılı tamamlamayı planladıklarını ifade eden Demirkol, "10 bin denetimde binin üzerinde cezai işlem uygulandı. Cezai işlemler kişilere ya da işletmelere uygulanabiliyor. Denetimlerde kurala uymayanların cezai müeyyideyle karşılaşacaklar." dedi.

Demirkol, 4207 Sayılı Tütün Ürünlerinin Zararlarının Önlenmesi ve Kontrolü Hakkında Kanununun temel amacının, kapalı alanlarda sigara içilmesinin yasaklanması ve tütünün zararlı etkilerinden vatandaşların korunmasını sağlamak olduğunu vurguladı.

Tütünle mücadele kapsamında yürütülen denetimlerin ramazan ayı boyunca sürdüğünü ifade eden Demirkol, "Denetimler, bayramda da aktif bir şekilde devam edecek. ALO 184 ihbar hattı ve Yeşil Dedektör mobil uygulaması ile bu ihlali gören vatandaşlarımız bu sistemlere 7 gün 24 saat ihbarda bulunabiliyor. Ekiplerimizin, ihbar edilen mekanı 2 saat içerisinde denetleme görevleri var. Aynı zamanda da rutin denetimlerimiz devam ediyor. Türkiye genelinde 1500 ekibimiz ise 7 gün 24 saat kendi illerinde görev yapıyor. Çapraz denetimlerde de 105 ekibimizi buralara takviye olarak gönderdik." diye konuştu.

Sigara bırakma polikliniklerinin sayısı artıyor

Cezai işlemler ve denetimlerin tütünle mücadelenin bir bölümü olduğunu söyleyen Demirkol, ilçeler arası çapraz denetimlerin de devam ettiğini, bu kapsamda ise bir ilçeden başka bir ilçeye ekiplerin gittiğini aktardı.

Türkiye genelinde 1200 sigara bırakma polikliniğinin de bulunduğunu anımsatan Demirkol, şunları kaydetti:

"Bu rakamı 2 bin 500'e çıkarmak üzere kolları sıvadık. Sayın Bakanımız Prof. Dr. Kemal Memişoğlu'nun takdirleriyle hızlı bir şekilde halk sağlığı uzmanlarımız ve asistanlarımızın da sigara bırakma polikliniği hizmeti vermelerinin önünü açmış olduk. Aile hekimlerimizden de gönüllü olanlarının sigara bırakma polikliniği yapabilmeleri için sertifikasyon eğitimlerimiz başladı. Şu anda etkin sigara bırakma polikliniği sayısı ve niteliğini artırma konusunda çalışmalarımız devam ediyor."

 
AA / Duygu Yener / AA haberi görüntülemek için tıklayınız   

9-15 MART 2025 PULMONER REHABİLİTASYON HAFTASI

Pulmoner rehabilitasyon; kronik solunum problemi olan hastaların tıbbi tedavileri ile birlikte önerilen, bu hastaların fiziksel ve psikolojik durumlarını düzeltmeyi ve sağlığını iyileştirmeyi hedefleyen, bireysel olarak belirlenen egzersiz eğitimi ve hasta eğitimi gibi yaklaşımları içeren kapsamlı uygulamalar bütünüdür. 

Pulmoner rehabilitasyon uygulamaları, hastaların kendi sağlık bakımlarını yönetme konusunda bilgi, beceri ve güven verir. Hastalara, uzun süreli akciğer hastalığı nedeni ile karşılaştıkları fiziksel, duygusal ve zihinsel zorlukları ele alma ve çözüm bulma fırsatı sağlar. 

Pulmoner Rehabilitasyon kimlere ve nasıl uygulanır?

Pulmoner Rehabilitasyon; nefes darlığı, yorgunluk ve günlük aktivitelerinde kısıtlanma, egzersiz kapasitesinde azalma gibi semptomları ciddi şekilde yaşayan kronik solunum problemi olan kişilere uygulanmakta olup doğrudan solunum hastalığına veya eşlik eden hastalıklara bağlı olarak ortaya çıkan bu semptomların kontrolü ve azaltılmasında etkilidir. 

Pulmoner Rehabilitasyon Programı; KOAH (Kronik obstrüktif akciğer hastalığı) başta olmak üzere astım, bronşektazi, interstisyel akciğer hastalıkları, kistik fibrozis, göğüs duvarı hastalıkları, nöromusküler hastalıklar, akciğer nakli/cerrahisi öncesi ve sonrası, akciğer kanseri, pulmoner hipertansiyon, obstrüktif uyku apnesi, COVID-19 enfeksiyonu sonrası, obezite ilişkili tüm akciğer hastalıkları ile yoğun bakımda ventilatöre bağlı olarak uzun süre yatan hastalarda başarılı bir şekilde uygulanabilmektedir.

Pulmoner rehabilitasyon her yaştaki kronik solunum hastalarının ihtiyaçları doğrultusunda; hastaneye yatırılarak, ayaktan takiple ya da ev ortamında gerçekleştirilebilir. Ayrıca, hastanın sanal ortamda, bulunduğu yerden katılabileceği tele-pulmoner rehabilitasyon programları da mevcuttur. 

Pulmoner Rehabilitasyon neden önemlidir?

Pulmoner rehabilitasyonun birçok sağlık yararı bulunmaktadır. Bunlar;

  1. Hastalığın ilerlemesinin önlenmesi,
  2. Hastalık atak sayısının azaltılması ve atak şiddetinin hafifletilmesi,
  3. Sağlık durumunun iyileştirilmesi,
  4. Hastalığa bağlı gelişen nefes darlığı, yorgunluk ve fonksiyonel yetersizliğin ortadan kaldırılması,
  5. Günlük yaşam aktivitelerinde yeterliliğin artırılması, katılımın sağlanması, bağımsızlığın artırılması,
  6. Egzersiz toleransının ve fiziksel aktivite düzeyinin artırılması,
  7. Yaşam kalitesinin geliştirilmesi,
  8. Hastaneye başvuru sıklığı ve yatış süresinin azaltılması sonucunda sağlıkla ilişkili harcamaların azaltılması,
  9. Psikolojik durumun iyileştirilmesi,
  10. Sağ kalımda artış sağlanmasıdır. 

Pulmoner rehabilitasyonun içeriğinde hangi yaklaşımlar yer almaktadır?

İlk değerlendirmeden (egzersiz testi, nefes darlığı, vücut kompozisyonu, günlük yaşam aktiviteleri ve yaşam kalitesi değerlendirmesi) sonra hastanın belirlenen ihtiyaçlarına göre bir pulmoner rehabilitasyon programı planlanır. Pulmoner rehabilitasyonun en önemli ve temel bileşeni egzersiz eğitimidir.

Bireyin ihtiyaçları doğrultusunda diğer bileşenler de (hasta ve ailesinin eğitimi, fiziksel aktivite danışmanlığı, komorbidite yönetimi, beslenme desteği, psikososyal destek, ergoterapi, özyönetim eğitimi, balgam çıkarma teknikleri vb.) pulmoner rehabilitasyon programlarında yer almaktadır.  

Pulmoner rehabilitasyon programının süresi ne olmalıdır?

Pulmoner rehabilitasyon programı en az 8 hafta süre ile haftada iki veya üç seans olacak şekilde, toplam 16-24 seans uygulanmalıdır. Daha uzun programlar daha fazla yarar sağlayabilir. 

Solunum hastalıklarında egzersiz yapmak neden gereklidir?

Hastalarda nefes darlığı ve/veya yorgunluğun neden olduğu hareketsizlik; kemik ve kas içeriğinin, kalp, damar ve akciğer fonksiyonlarının ve egzersiz kapasitesinin gittikçe azalmasına neden olur. Uzun süreli solunum sorunu olan hastalar pulmoner rehabilitasyon programları ile güvenli bir şekilde egzersiz yapabilirler.  

Egzersiz eğitimi; yürüyüş gibi dayanıklılık egzersizleri, bacak ve kol kasları kuvvetlendirme egzersizleri ve solunum egzersizlerini içermektedir. 

Egzersiz eğitimi ile kas kuvveti ve dayanıklılığı artarak daha uzun mesafeler yürünür, eklemler daha iyi hareket eder, gevşeme sağlanır, daha güçlü ve enerjik hissedilir, kalbin çalışması iyileşir, yorgunluk ve nefes darlığı azalır. Ayrıca vücut savunma sistemi üzerine olan olumlu etkileri sayesinde enfeksiyonlardan korunma sağlanır. 

Egzersiz eğitimi bırakıldığında kazanılan yararlı etkiler kaybedildiği için egzersiz alışkanlığının devam ettirilmesi gerekmektedir. Bu nedenle, pulmoner rehabilitasyon merkezlerinde verilen egzersiz eğitimi, fiziksel aktivite ve sağlıklı beslenme gibi sağlıklı yaşam öğretileri alışkanlık haline getirilip ‘yaşam tarzı’ olmalıdır.

Pulmoner rehabilitasyon programına nasıl başvurulur?

Pulmoner rehabilitasyon üniteleri; göğüs hastalıkları hastaneleri, şehir hastaneleri, üniversite hastaneleri ve eğitim-araştırma hastanelerinde bulunmakta olup buradan hizmet alınabilmektedir.

Pulmoner rehabilitasyon hizmetleri multidisipliner bir yaklaşımla uygulanmaktadır. Pulmoner rehabilitasyonda multidisipliner ekip; doktor, fizyoterapist, solunum terapisti, diyetisyen, psikolog, hemşire, iş-uğraşı terapistinden oluşmaktadır. Programlar kişiye özel yapılandırılmaktadır.

 

Akciğerlerinizi sağlıklı tutabilmeniz ve sağlıklı nefes alabilmeniz için;

  • Uzun süreli solunum hastalığından dolayı nefes darlığı, çabuk yorulma ve güçsüzlük hissediyorsanız, günlük aktivitelerinizi yapmakta zorluk çekiyorsanız aile hekiminizden danışmanlık alabilir.
  • Hastalığınızın değerlendirmesi için uygun göğüs hastalıkları uzmanına başvurabilir ve pulmoner rehabilitasyon programlarından yararlanabilirsiniz.
  • Pulmoner Rehabilitasyon İle Nefes Al, Hareket Et, Yaşadığını Fark Et!

 

#NefesAlHareketEtYaşadığınıFarkEt! 

#RahatNefesAlÖzgürYaşa!

4 Mart Dünya Obezite Günü

Obezite, Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından “vücutta sağlığı bozacak ölçüde anormal veya aşırı yağ birikmesi” olarak tanımlanmaktadır. Vücut ağırlığının (kg) boy uzunluğunun (m) karesine bölünmesi ile hesaplanan “Beden Kütle İndeksi”nin 25’in üzerinde olması fazla kiloluluk, 30’un üzerinde olması ise obezite olarak tanımlanır. Bel çevresi ölçümünün, kadınlarda 80 cm, erkeklerde 94 cm’den fazla olması riskli; kadınlarda 88 cm, erkeklerde 102 cm’den fazla olması ise obezite olarak değerlendirilmektedir. Obezite başlı başına bir hastalık olmanın yanı sıra; fazla kilolu veya obez olmak hipertansiyon, tip 2 diyabet, hiperlipidemi, kalp-damar hastalıkları, inme, bazı kanser türleri, kas-eklem hastalıkları ve solunum sistemi hastalıkları gibi pek çok hastalık/sağlık sorunu için riski artırır.

Fazla kiloluluk ve obezitenin nedenlerinin birçoğu önlenebilir ve geri dönülebilir durumlardır. Obezitenin temel nedeni tüketilen kalori ile harcanan kalori arasındaki dengesizliktir. Giderek değişen beslenme alışkanlıkları ile yağ ve serbest şeker düzeyi yüksek, yüksek enerji içeren gıdaların tüketimi artış göstermektedir. Ayrıca, zaman içinde birçok iş kolunun doğasının değişmesi, kentleşme ve ulaşım imkanlarının gelişmesinin de etkisi ile fiziksel aktivite düzeyi azalmıştır.

Obezite tüm dünya ile birlikte ülkemizde de hızla artmaktadır. DSÖ’nün 2021 yılında yayımlanan raporuna göre 2016 yılında dünyada erişkinlerin %39’unun fazla kilolu veya obez, %13’ünün ise obez olduğu; 2030 yılına kadar 1 milyar insanın obezite yaşayacağının tahmin edildiği bildirilmiştir. DSÖ’nün 2024 tarihli raporuna göre ise 2022 yılında erişkin nüfusun %43’ünün fazla kilolu veya obez, %16’sının ise obez olduğu belirtilmiştir.

Dünya Obezite Federasyonu’nun 2023 yılı raporunda mevcut eğilimler devam edecek olursa 2035 yılında ise dünya genelinde obezite ile yaşayacak insan sayısının 1,9 milyar olarak tahmin edildiği, bunun ise her 4 kişiden 1’i olacağı bildirilmiştir. Bu tahmin aynı zamanda dünya 2035 yılında nüfusunun yarısının (4 milyar kişi) fazla kilolu veya obez olacağına işaret etmektedir. Yine aynı rapora göre 2020 yılında her 11 çocuktan 1’inin obez olduğu, 2035 yılına kadar %100’ün üzerinde bir artış sonucu 400 milyon çocuğun obeziteye sahip olacağı öngörülmektedir.

Dünya genelinde çocukluk çağı obezitesinin artış hızının daha yüksek olması dikkat çekicidir. Ayrıca obezitenin fiziksel, ruhsal ve sosyal sağlığa olumsuz etkilerinin akademik performansı da içereceği unutulmamalıdır. DSÖ’nün raporuna göre 2022 yılında 160 milyon 5-19 yaş çocuk ve ergen ve 37 milyon 5 yaş altı çocuk obezdir. Dünya Obezite Federasyonu’nun 2035 yılı tahmini ise toplamda 400 milyon çocuğun obez olacağı yönündedir.

Obezite ile mücadelede “önleme” çalışmaları, yani obezite ve komplikasyonlarının meydana gelmemesi için uğraş vermek esastır. Bu kapsamda toplum eğitimleri ve farkındalık düzeyini artırmaya yönelik çalışmaların devamlılığı önem taşımaktadır. Obezite ile mücadele için tüm yıl/yıllar boyunca çalışmalar devam etmeli, eylemler gerçekleştirilmelidir. “4 Mart Dünya Obezite Günü” gibi özel günler ise konuyu gündeme taşımak, toplumda farkındalık oluşturmak ve dikkat çekmek için önemli fırsatlardır. Her yıl olduğu gibi bu yıl da Bakanlığımız ve İl Sağlık Müdürlüklerimizce, 4 Mart’ta Dünya Obezite Günü için çeşitli etkinlikler planlanmaktadır.

Dünya Obezite Federasyonu, bu yıl 4 Mart Dünya Obezite Günü için “Sistemleri Değiştir, Sağlıklı Yaşa” temasını belirlemiştir. Tek başına yapılacak müdahale girişimlerinin salgın boyutuna ulaşana obezite ile mücadelede yetersiz kalacağına dikkat çekilen bu tema ile sağlık ve gıda sistemlerindeki değişiklikler ve çevresel düzenlemeleri içeren kapsamlı bir yaklaşıma vurgu yapılmaktadır.

Ülkemizde 2010 yılında uygulanmaya başlanan “Türkiye Sağlıklı Beslenme ve Hareketli Hayat Programı” çerçevesinde “Obezite ile Mücadele ve Fiziksel Aktivite Eylem Planı” güncellenerek uygulanmaya devam etmektedir. Ayrıca Bakanlığımızca uygulanmakta olan “Türkiye Diyabet Programı” ve “Türkiye Aşırı Tuz Tüketiminin Azaltılması Programı” da gerek sağlıklı beslenme gerekse obezite ile mücadeleye doğrudan ve dolaydı katkıları olan programlardır.

Obeziteden korunma ve obezite ile mücadelede en önemli iki unsur sağlıklı beslenmek ve fiziksel aktivitenin artırılmasıdır. Obezite ve obezitenin neden olduğu kronik hastalıklar ile vitamin ve mineral yetersizliklerinin önlenmesi bireyin sağlığı kadar toplum sağlığı açısından da önem taşımaktadır. Sağlıklı yaşam, sağlıklı beslenmenin yanı sıra aktif bir yaşam için artırılmış fiziksel aktivite düzeyine dayalıdır.

Sağlıklı yaşam için yetişkinlikte haftanın en az 5 günü ve günde en az 30 dakika orta şiddetli veya haftada en az 75 dakika yüksek şiddetli; çocukluk çağında ise günde en az 60 dakika orta veya yüksek şiddetli fiziksel aktivite yapılmalıdır.

Besin gruplarında yer alan besinlerden sağlıklı seçim yapılabilmesi için bireyin sağlık ve hastalık durumuna, yaş ve cinsiyetine, fiziksel aktivite ve fizyolojik durumuna (gebe ve emziklilik) göre; besinlerin yapısal özellikleri, posa, yağ, tuz ve eklenmiş şeker içerikleri dikkate alınarak seçimler yapılmalıdır.

Obezite de dahil, beslenme ile ilişikli kronik hastalıkların gelişimini önlemek için sağlıklı beslenme kültürünün edinilmesi önemlidir. Bunun için temel bazı öneriler şöyle özetlenebilir;

  • Küçük yaşlardan itibaren vücut ağırlığı, kan basıncı, kan şekeri düzeyi, kan yağları ve kemik sağlığını olumlu yönde etkileyecek sağlıklı beslenme alışkanlığıkazanılmalıdır. Yetişkin bireyler, ilgili kontrollerin yapılması için düzenli olarak hekime başvurmalıdır.
  • Beden kütle indeksinin 20,0-24,9 kg/m2arasında olması sağlanmalıdır.Tip 2 diyabet, kardiyovasküler hastalıklar gibi kronik hastalıklara neden olan, karın bölgesindeki aşırı yağlanma olup; belirli aralıklarla vücut bileşimi değerlendirilmelidir.
  • Sağlıklı bir vücut ağırlığının korunması sürdürülebilir olmalı, sık kilo alıp vermekten kaçınılmalıdır. Bunun için uygun beslenme düzeni hem besin gereksinimlerini karşılamalı hem de toplam enerji alımı toplam enerji ihtiyacını geçmemelidir.
  • Besin çeşitliliği artırılmalı, her öğün her besin grubunda yer alan besinlerden biri seçilerekgereksinim kadar tüketmeye özen gösterilmelidir. Günlük beslenmede mutlaka önerilen miktarlarda su tüketilmelidir.
  • Toplam ve doymuş yağ alımı azaltılmalıdır. Tüketilen doymuş yağ miktarı günlük alınan toplam enerjinin %10’unu aşmamalıdır.Doymuş yağlar tam yağlı süt ve süt ürünleri ile et ve et ürünlerinde bulunmaktadır. Günlük diyette az yağlı süt ve süt ürünleri ile et ve et ürünleri tercih edilmeli, yemeklere eklenen doymuş yağ miktarı azaltılmalıdır.
  • Yemeklerde, tereyağı, margarin, kuyruk veya iç yağı gibi doymuş yağlar yerine bitkisel sıvı yağlar(zeytinyağı, ayçiçek yağı, mısırözü vb.) tercih edilmelidir.
  • Şeker alımı azaltılmalı, tüketilen basit şeker miktarı günlük alınan toplam enerjinin %10’unu geçmemelidir. Eklenmiş şeker içeren pastane ürünleri, hamur işleri, tatlı, çikolata ve hazır paketli ürünlerin tüketimi azaltılmalıdır. Şeker eklenmiş içeceklerden de sakınılmalı, meyve suyu yerine meyve tüketilmelidir. Hazır paketli meyve suyu kullanılacak ise eklenmiş şeker içermeyen, %100 meyve suları tercih edilmelidir.
  • Glisemik indeksi (karbonhidratların kan şekeri düzeyine olan etkisi) yüksek olan besinler daha düşük glisemik indeksli alternatifleri ile değiştirilmelidir. Örneğin, beyaz ekmek, pirinç pilavı, beyaz un yerine esmer ekmek, bulgur pilavı ve esmer un tercih edilmelidir.
  • Sebze, meyve, tam tahıl, kuru baklagil ve yağlı tohum tüketimiyle posa alımı artırılmalıdır.
  • Sebze ve meyvelerin mevsiminde tüketilmeli ve günde en az 400 g sebze ve meyve tüketilmelidir. Ana yemeklerde sebzelere yer verilmeli, ara öğünlerde ise meyveler yer almalıdır. Sebze ve meyve tüketiminde çeşitlilik sağlanması da önemlidir.
  • Aşırı protein tüketiminden kaçınılmalıdır. Yüksek proteinli beslenmenin idrarla kalsiyum atımını artırarak osteoporoz gelişimini tetiklediği bilinmelidir.
  • Haftada en az iki kez (300-500 g) balık tüketmeye özen gösterilmelidir.
  • Her gün 2-3 su bardağı süt ve/veya yoğurt tüketilmelidir.
  • Hazır paketli ürün tüketimi sınırlandırılmalıdır. Bu ürünlerden daha sağlıklı olanların seçilebilmesi için gıdaların ambalajı üzerinde yer alan besin etiketleri değerlendirilmeli, yağ ve şeker içeriği düşük olanlar tercih edilmelidir.
  • Uygun pişirme yöntemlerikullanılarak yemeklere eklenen yağ miktarı azaltılmalıdır. Örneğin besinleri kızartmak yerine haşlama, buharda, ızgarada, fırında veya mikrodalga fırında pişirme yöntemleri tercih edilmelidir.
  • Tuz, tuzlanmış ve tuz içeriği yüksek besinlerin (turşu, salamura besinler, zeytin vb.) tüketimi azaltılmalı, yemeğin tadına bakmadan tuz ilavesi yapılmamalıdır. Kullanılan tuzun iyotlu tuz olmasına dikkat edilmelidir.
  • Sıvı tüketimi artırılmalıdır.Günde 8 su bardağı su içiniz şeklindeki öneri bazı bireyler için yetersiz, bazıları için ise fazla olabilir. Bununla birlikte iyi bir hedef olarak düşünülmelidir. Su dengesinin sağlanmasının yaşamsal önemi vardır. Günlük su gereksinimi, “vücut ağırlığı (kg) x 35 ml” şeklinde hesaplanabilir. Hava sıcaklığının fazla olması, ateş, diyare ve kusma gibi durumlarda günlük sıvı alımı artırılmalıdır. Kafein içeren içecekler, günlük alınması gereken sıvı hesabına dahil edilmemelidir.
  • Kafein içeren kahve türleri ve gazlı/gazsız içeceklerin ve enerji içeceklerinin tüketimi sınırlandırılmalıdır. Sağlıklı yetişkinler için günlük 100-300 mg kafein alınabilir; ancak bu miktarlar hipertansiyon ve kalp ritim bozukluğu olan kişiler için uygun olmayabilir.
  • Düzenli yemek yeme alışkanlığı edinilmeli ve geç saatte yemek yemekten kaçınılmalıdırEv dışında yemek yeme sıklığı azaltılmalı, yendiği zaman az yağlı yemekler tercih edilmelidir.
  • Fiziksel aktivite artırılmalı, yemekten 2-3 saat sonra egzersiz yapma alışkanlığı kazanılmalıdır. 

Obezitenin Tedavisi Nasıl Yapılır, Nerelere Başvurulabilir?

Obezite, tedavi edilmediği takdirde yan etkileri ile yaşam süresini kısaltan, yaşam kalitesini bozan, doku ve organları olumsuz etkileyen bir döngüye geçmektedir.

Obezitenin tedavisinde uygulanabilecek yöntemler; tıbbi beslenme (diyet) tedavisi, egzersiz tedavisi, davranış değişikliği tedavisi, ilaç tedavisi ve cerrahi tedavidir. Diyet tedavisi, artmış fiziksel aktivite ve davranış terapisi “ağırlık kaybı” tedavisinin üç temel bileşenidir.

Obeziteli bireylerde vücut ağırlığını kaybetme başarısının artırılması, hızlı ve hatalı kilo verme yöntemlerinden uzak durulması için çok disiplinli yaklaşım önemlidir. Obezite tedavisinin başarılı bir şekilde yürütülmesi için; “sağlıklı beslenme, egzersiz ve davranış değişikliği” içeren üçlü tedavi programının; hekim, diyetisyen, psikolog, psikiyatrist, fizyoterapist ve egzersiz uzmanı gibi meslek gruplarından oluşan bir ekip tarafından uygulanması gerekir.

Obeziteli bireyin diyetisyenler tarafından beslenme durumunun değerlendirilip bireyin yaşına, cinsiyetine, fiziksel aktivite düzeyine, fizyolojik durumuna ve beslenme alışkanlıklarına uygun, yeterli ve dengeli beslenmesini sağlayacak bir beslenme planı yapılması, diyet tedavisini oluşturmaktadır.

Fazla kilolu ve obeziteli bireyler, beslenme ile ilgili konularda doğru bilgi edinmek ve diyet tedavisi almak için, aile hekimi aracılığı ile İlçe Sağlık MüdürlükleriToplum Sağlığı Merkezleri ve Sağlıklı Hayat Merkezlerinde verilen beslenme/obezite danışmanlığı hizmetinden yararlanabilir.

3 Mart Dünya Kulak ve İşitme Günü

İşitme kayıpları, çocuğun o lisana özgü sesleri oluşturarak konuşmasını geciktiren ve bozan en önemli faktördür. İşitme kaybı ile doğan ya da doğumdan sonra (yenidoğan ya da süt çocukluğu çağında) işitme kaybına neden olabilecek bir travma, hastalık veya ototoksik ilaca maruz kalan çocuklarda, işitme kaybı erken teşhis edilmez ve rehabilitasyon programlarına alınmazlarsa, psikolojik ve sosyal gelişmeleri yetersiz olur ve ilerleyen yıllarda eğitim ve sosyal uyum açısından, yaş ve zekaca yaşıtları olan çocuklardan geri kalırlar. 

Yenidoğan her bin bebekten 1-3’ü ileri derecede işitme kaybı ile doğmaktadır. Çocukluk döneminde geçirilen hastalıklar, kulak enfeksiyonları, kazalar ve kullanılan bazı ilaçlar nedeniyle bu oran binde 6’ya çıkmaktadır. Bebekler hayatının ilk iki yılında beden ve zihin yönünden hızlı bir gelişim dönemi yaşarlar. İnsanlarda kullanacakları dilin temeli; o dile özgü seslerin işitilmesi ve konuşmaların dinlenmesiyle oluşur. İşitme engeli ile doğan, bu engeli fark edilmeyen bebeğin dil gelişimi durur ve bununla birlikte zihinsel, sosyal ve ruhsal gelişimi yavaşlar. Erken teşhis konup ve erken rehabilite edilen bebeklerin dil gelişimine paralel olarak; zihinsel sosyal ve ruhsal gelişimleri de olumlu yönde etkilenir. Doğduktan sonra en geç altı ay içinde işitme engeli teşhisi konan ve işitme cihazı uygulanıp özel eğitime alınan bebeklerin konuşma becerisi normal yaşıtlarına benzer seviyede gelişebilmektedir.

Bebeklerin işitme kayıplarını teşhis etmek, gelişen teknolojiye paralel olarak kolaylaşmıştır. Bu değerlendirmeler için bebeklerin büyümelerini beklemek ya da zaman kaybetmek telafisi mümkün olmayan sonuçlara neden olabilmektedir. Bebeğin doğduğu ilk günlerde uygulanabilen; basit, ucuz ve uygulaması çok kolay testler ile yenidoğan döneminde işitme kaybı erken teşhis edilebilmektedir.  İşitme engeli ile doğan bebeklerin erken dönemde tespit edilmesi amacı ile işitme taramasının yapılması, kesin teşhis, işitme cihazı uygulaması ve gerekli (re)habilitasyon çalışmasını yapmak üzere; 2008 yılından beri Ülkemizde Yenidoğan İşitme Tarama Programı yürütülmektedir. Bu program kapsamında, 81 ilimizin kamu, üniversite ve özel hastanelerinin yer aldığı tarama merkezlerimizde işitme taraması yapılmaktadır. Taramadan kalan bebekler ileri testler için referans merkezi olarak adlandırılan tanı merkezlerine sevk edilmektedir.  

Hedefimiz; 81 ilde doğumun gerçekleştiği tüm hastanelerimizde, doğan her yenidoğana, işitme taraması testlerini daha taburcu olmadan, aynı hastanede uygulayabilmek, ilk 1 ayda tarama testlerini tamamlamak, ilk 3 ayda işitme kayıplı bebeklerin tanılarını koyabilmek ve 6 ayda da işitme kaybı tanısı almış cihaz ihtiyacı olan bebeklerimizin cihazlanmalarını ve (re)habilitasyonlarını sağlayarak topluma sağlıklı bireyler kazandırmaktır.

İşitme sadece bebeklik döneminde değil çocukluk döneminin her evresinde büyük bir öneme sahiptir. İşitme kayıpları enfeksiyonlar, travmalar ve progresif işitme kaybı yapan genetik hastalıklara bağlı olarak doğum sonrası dönemde de ortaya çıkabilmektedir.  İşitme eğitim ve iletişim için en önemli bileşendir. Okul döneminde daha da önemli hale gelmektedir. Kalıcı işitme kaybı yaygınlığının okul-yaşı nüfusta binde dokuza yükseldiği bildirilmektedir.  Bir ya da her iki kulakta kalıcı ya da geçici işitme kaybı okul-yaşı çocukların % 14 ten fazlasını (yedide bir) etkilemektedir. Tek taraflı işitme kayıplarında bile sınıf tekrar oranı %37 olarak bildirilmektedir. İşitme kaybı dikkat, öğrenme ve sosyal işlevlerdeki sıkıntıları artırmaktadır. Çocuklardaki işitme kaybı erken zamanda fark edilip gerekli müdahale sağlanmadığında akademik başarısını ve psikososyal gelişimini olumsuz etkileyebilmektedir.

Dünyanın pek çok ülkesinde okul taramaları içerisinde; işitme taramaları da yer almaktadır. Ülkemizde de 2015 yılında 81 ilde Okul Çağı İşitme Tarama Programı başlatılmıştır. Okul çağı işitme tarama programında amaç; okul çağı çocuklarda sonradan oluşan işitme kaybını erken dönemde saptamak, tanılamak ve rehabilite etmektir. Tarama Programı kapsamında ilkokul 1. Sınıfa giden öğrenciler, belirlenen protokoller çerçevesinde okul ortamında, işitme taraması konusunda eğitimli sağlık personeli tarafından tarama odyometre cihazı ile taranmaktadır. Tarama sonucunda işitme kaybı şüphesi olana çocuklar, ildeki kulak burun boğaz uzmanlarına sevk edilmektedir. 

Amacımız, erken müdahale ile işitme kaybı olan her çocuğun yaşıtları ile eşit koşullarda yaşamlarını sürdürebilmelerini sağlamak ve sağlıklı bir nesil oluşturabilmektir. Her çocuğun yaşama sağlıklı bir şekilde başlama, hakkı vardır.

Publish the Menu module to "offcanvas" position. Here you can publish other modules as well.
Learn More.