fab fa-instagram
fab fa-facebook-f
fab fa-twitter
Otizm Nedir?
Otizm, kelime anlamı olarak “kendine dönük” demektir. Çocukluk otizmi, yaygın gelişimsel bozukluk, atipik otizm, asperger sendromu gibi isimlendirmeleri olan hastalık grubu otizm spektrum bozuklarını oluşturur. Otizm, sosyal ilişkide yetersizlik, iletişimde (sözel ya da sözel olmayan) eksiklik, tekrarlayıcı davranış ve ilgilerin olmasıyla karakterize bir bozukluktur.
Otizm Spektrum Bozukluğunun belirtileri yaşamın ilk üç yılında ortaya çıkmaya başlar. Her coğrafyada ve her sosyoekonomik düzeyde görülebilmektedir. Otizm spektrum bozukluğu ismi aynı olsa bile her çocukta farklı belirtilerle görülebilir, her çocuğun klinik görünümü, tedavisi ve ilerleyişi aynı olmaz.
Otizmin Sebebi ve Sıklığı Nedir?
Sebebi kesin olarak bilinmemekle birlikte daha çok genetik nedenli gelişimsel bir bozukluk olarak kabul edilmektedir. Bir çocuğunda otizm olan ailenin diğer çocuğunda da otizm görülme oranı %4-10 arasındadır. Aşıların Otizme sebep olduğuna dair inanışlar yanlıştır.
Ülkemizde bu alanda yapılmış kapsamlı bir çalışma bulunmamakla birlikte uluslararası verilere göre 68 çocuktan 1’i otizmlidir. Erkeklerde görülme oranı kızlara göre 3-4 kat daha fazladır.
Otizmin Tedavisi Var Mıdır?
Otizmdeki temel belirtilere yönelik özel ilaç veya aşı yoktur. İlaç tedavisi çoğunlukla eşlik eden hırçınlık, aşırı hareketlilik, dikkat dağınıklığı, depresyon, yoğun takıntılar ve tekrarlayıcı hareketler gibi başka bir psikiyatrik bozukluk veya epilepsi gibi ek tıbbi sorunların bulunduğu durumlarda tedavi yöntemi olarak kullanılabilmektedir.
Otizmde en etkili tedavi yöntemi ailelerinde sürecin içinde aktif olarak yer aldığı bireye özgü eğitimdir. Uygulanan erken müdahale programları ile erken yaşta tanı konulup, beyin gelişiminin hızlı olduğu erken çocukluk döneminde, bireyin özel eğitime erişimi, var olan potansiyelinin en yüksek düzeyde değerlendirilebilmesi ve toplumsal hayata katılımının desteklenmesi amacıyla oldukça önemlidir. Eğitim; çocuğun dil gelişimi, sosyal gelişimi, özbakım becerilerini kazanması ve yaşıtlarıyla birlikte okula devam edebilmesi için gerekli olmakla birlikte, normal öğrenme yöntemlerinin, otizmli bireylere uygun olmadığı bilinmektedir. Tanı alan bireyler mutlaka yoğun, kesintisiz ve otizme özel olarak hazırlanmış eğitim programlarına dahil edilmelidir.
Geçmiş yıllarda her 100 otizmli çocuktan yalnız 30’unun bağımsız yaşam sürdürebildiği ve tamamının ömür boyu bu tanı ile devam ettiği söylenirken, yeni araştırmalar otizmli çocukların %51’inin bağımsız/yarı bağımsız bir yaşam sürdürebildiğini ve yaklaşık %25’inin ise düzelerek tanı almadığını göstermektedir.
Zeka düzeyinin geri olmaması, erken tanı alması, erken yaşta yoğun eğitim programına devam etmesi, dil gelişiminin erken yaşta kazanılmış olması, ek psikiyatrik ve nörolojik hastalıklarının olmaması, otizmin düzelmesi için olumlu özelliklerdir.
Yorucu ve uzun süreli eğitim programlarına ailelerin devam etmesi bazen zor olup, hızlı iyileşme vaat eden alternatif tedavi yöntemlerine (örneğin hiperbarik oksijen, yunus terapisi, nörofeedback, özel diyetler, yurtdışından getirtilen özel takviye ilaçlar) yönelebiliyorlar. Bu yöntemlerin etkinliği ispatlanmamıştır. Bazıları da aileleri hem maddi hem de manevi zarara sokmaktadırlar.
Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu
Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu(DEHB), dikkat eksikliği, hiperaktivite ve dürtüsellik bileşenlerinden oluşan, sıklıkla çocukluk çağı bozukluğu olarak bilinmesine rağmen ergenlik ve yetişkinlik dönemlerinde de devam edebilen, gelişimsel boyutu olan nöropsikiyatrik bir bozukluktur.
Tüm dünyada çocuk ve ergenleri %8-12 arasında etkileyen bir hastalık olduğu bildirilmiştir. Ülkemizde DEHB yaygınlığı toplum örneklemlerinde %8.6 ile %8.1; klinik örneklemlerde ise %8.6 ile %29.4 arasında bildirilmiştir. Erkeklerde kızlara göre 3-9 kat daha fazla görülmektedir. Çocuklukta tanı konan DEHB’nin belirtileri ergenlikte %50-80 erişkinlikte ise %30-50 oranında devam etmektedir.
Tedavi edilmediğinde çocuklarda zihinsel potansiyellerini yeterince kullanamama, yaşam boyu ciddi ruhsal, akademik ve sosyal sorunlar yaşama gibi sonuçlar görülebilmektedir.
Özgül Öğrenme Güçlüğü
Özgül Öğrenme Güçlüğü(ÖÖG) görülen çocukların özelliklerine bakıldığında; zeka kapasiteleri normal ya da normale yakın olmasına karşın kendilerinden beklenen akademik performansı gösteremedikleri görülür.
Görsel, işitsel, zihinsel, duygusal ve sosyal yönlerden belirgin bir problemi olmayan bu çocuklar okul hayatının başlamasıyla birlikte okuma-yazma, kendini ifade etme ve aritmetik alanların birinde ya da tamamında güçlükler yaşayabilmektedirler.
Yaşanan bu güçlükler çocukların okul başarılarına engel olduğundan, örgün öğretimde zorlanan, kendini yaşıtlarından farklı hisseden, anne-baba ve öğretmenleri ile ilişkileri bozulan çocukların kimlik gelişimlerinde olumsuzluklar, depresyon ve kaygı bozuklukları, özgüven düşüklüğü ve benlik saygısının zedelenmesi gibi ikincil ruhsal sorunlar da görülebilmektedir.